Hac ve Umre – İslam İbadet Esasları 7.Ünite

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

GİRİŞ

Kutsal mekân fikri hemen bütün dinlerde vardır. Din mensupları bu kutsal yerleri ziyaret ederler ve bundan derin bir huzur duyarlar. Bu ziyaretler kimi zaman bir hastalıktan şifa bulma, bir dertten kurtulma gibi maddi fayda beklentisiyle kimi zaman da o esnada inanılan dinin en büyük otoritesini memnun etmek gibi manevi hazlar yaşamak için yapılır.

Orta Doğu yanında Eski Çin, Japonya ve Hindistan gibi ülkeler ve buralarda görülen Taoizm, Budizm, Hinduizm gibi dinler de dâhil olmak üzere dünyanın bütün medeni toplumlarının inanç sistemi içinde haccın özel bir yeri vardır. İlk dönemlerdeki ziyaret yerlerine zamanla yenilerinin eklendiği ve sayılarının arttığı görülür.

Yahudilikteki en önemli hac mekânı Kudüs ve çevresidir. Tevrat’a göre bütün Yahudi erkekler yılda üç defa gerçekleşen bayram günlerinde İsrail’in Allah’ı Rab Yahova’nın huzurunda bulunmak mecburiyetindedir (Çıkış, 23/14, 17; 34/23).

İlk Hıristiyanlar Yahudilikte olduğu gibi Kudüs’teki mabedi ziyaret ediyorlardı. İncillerde Hz. İsa’nın da bu mabedi bir veya birden çok defa ziyaret edip hac merasimine katıldığı ifade edilir. Sonraları Hıristiyanlıkça başka birçok yere kutsallık verildiği ve buraların da kutsal ziyaretgâhlar olarak kabul edildiği görülür. Antakya ve Efes, Anadolu’daki en önemli ziyaret yerleri arasındadır.

Mekke ve çevresi, bilhassa Kâbe İslâm öncesi dönemde de Arabistan Yarımadası’nda yaşayanlar tarafından kutsal sayılıyor ve her sene aynı mevsimde ziyaret ediliyordu. Zilhicce ayında olması gereken bu ziyaret, uygulamada olan kamerî takvime göre yılın bütün mevsimlerine rastlaması beklenirken iki-üç senede bir takvimde düzenleme ve değişiklik yapılarak devamlı ilk bahar aylarına denk getirilirdi.

Hac mevsimi öncesinde birbirini takip eden üç panayır düzenlenir daha sonra Arafat’a çıkılırdı. Arefe günü burada geçirildikten sonra akşam Müzdelife’ye hareket edilir, ertesi gün oradan Mina’ya geçilirdi.

Mina’da üç gün boyunca şeytan taşlanır ve ayrıca kurban kesilirdi. Sonra Mekke’ye gelinir Kâbe tavaf edilirdi. Kureyş ve müttefikleri kendi elbiseleri ile tavaf ederken diğer kabile mensupları -günah işledikleri elbise ile tavaf yapmamak için- ya daha önce kullanılmamış ya da birincilerden ödünç veya parayla alınmış bir elbise ile bu da mümkün olmazsa çıplak olarak tavaf ederlerdi.

Safâ ile Merve arasında sa‘y yapılır putlar adına kurban kesilirdi. Ayrıca bazı putlar ziyaret edilir, onlarınetrafında tavaf yapılırdı.

Hac esnasındaki çeşitli hizmet ve organizasyonlar,belli kabilelerin sorumluluğunda idi. İslâm dini, daha önce var olan hac uygulamasını putperest unsurlardan temizledi, ona Tek Allah (tevhid) inancına uygun aslî hüviyetini yeniden kazandırdı.

Yeryüzündeki ilk kutsal bina olan Kâbe’deki putları ortadan kaldırdı. Orayı sadece Müslümanların ziyaret edebileceğini bildirdi. İmkânı olan Müslümanların, ömürlerinde bir defa Kâbe’yi ziyaret etmeleri farzdır. Hac olarak isimlendirilen bu ziyaret senede bir defa ve mutlaka ona ayrılmış zaman diliminde yapılır.

Haccın en önemli rüknü zilhiccenin dokuzuncu günü edâ edilen Arafat vakfesidir. Bunun dışında Mekke’ye senenin herhangi bir gününde ihramlı olarak yapılabilen, tavaf ve sa‘yden sonra ihramdan çıkılan özel bir ziyaret daha vardır ki, bu ziyarete umre denir. Umre her mevsimde yapılabirise de senenin beş günü yapılır.

HACCIN TANIMI VE ÖNEMİ

Hac İbadetinin Tanımı ve Tarihi

Hac kelimesi Arapça’dır ve sözlük anlamı “saygın bir yeri veya şahsı ziyaret etmek maksadıyla yola çıkmak”tır. İslâmî literatürde hac, senenin belli zamanlarında Kâbe’nin ve başta Arafat olmak üzere etrafındaki belli mekânların usûlüne uygun şekilde ziyaret edilmesi, anlamında kullanılır. Her gün beş vakit namazda yöneldikleri kıble olan Kâbe’yi görmek, orada namaz kılmak, bütün Müslümanların hayalidir.

Ne varki Mekke’den uzakta olanların bunu yerine getirmeleri kolay değildir. Herşeyden önce bu bir seyahati gerektirir ve bunun için de maddi imkana sahip olma mecburiyeti vardır. Ayrıca tarihte yaya veya hayvan sırtında da yapılan bu seyahatlere katlanmak, önemli bir sağlık probleminin olmamasına da bağlıdır.

Hac ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanlar her sene hac mevsiminde dünyanın çeşitli bölgelerinden genellikle beyaz kıyafetler içinde akın akın Mekke’ye gelirler. Dışarıdan Mekke’ye gelenlerin ileride açıklanacağı şekilde ihramlı olmaları gerekir. İhrama girerken kimi hacca kimi umreye kimi de her ikisine birden niyet eder.

Mekke’ye ulaşan bu insanlar öncelikle Kâbe’yi tavaf ederlerler. İhrama girerken umreye niyet edenler Safâ ile Merve arasında sa‘y yaptıktan sonra ihramdan çıkarken diğerleri hac ibadetinin sonuna kadar ihramlı olurlar. Kurban bayramı yaklaştıkça Mekke olağanüstü bir kalabalığa sahne olur. Hacı adayları fırsat buldukça Kâbe’yi tekrar tekrar tavaf ederler.

Bayramdan bir gün önce yani arefe (arife) günü bütün hacılar Arafat’ta toplanırlar. O gün zeval vaktinden sonra kısa bir süre de olsa Arafat’ta bulunmak, haccın en önemli rüknüdür. Arafat, duaların en çok kabul olduğu yerlerdendir. Güneşin batımı ile birlikte Müzdelife’ye doğru heyecanlı bir yolculuk başlar. Ertesi sabah yolculuk Mina’ya doğru devam eder, şeytanması tahrimen mekruhtur.taşlanır, kesilecekse kurban kesilir. Saçlar tıraş edilerek ihramdan çıkılır. Mekke’ye gidilerek Kâbe yeniden tavaf edilir, eğer daha önce yapılmamışsa tavafın peşinden sa‘y de yapılır.

Haccın Farz Oluşu ve Delilleri

İleride açıklayacağımız şartları taşıyan Müslümanların hayatta bir defa haccetmesinin farz olduğu konusunda İslâm alimleri arasında ittifak (icmâ) vardır. Onların bu görüşleri ayet ve hadislere dayanır. Allah Kâbe’yi ziyaret etmenin gücü yeten insanların O’na karşı bir ödevi olduğunu bildirir:

“İnsanlar için, âlemlere kılavuz ve mübârek olarak tesis edilen ilk ev/mabet, Mekke’dekidir. Orada apaçık alâmetler, Makâm-ı İbrahim (İbrahim’in durduğu yer) vardır. Oraya kim girerse emniyettedir. O mâbedi/beyti ziyaret etmek, oraya gitmeye gücü yeten insanların Allah’a karşı görevidir. Kim bunu inkâr ederse bilsin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur” (Âl-i İmrân 3/96–97).

Hz. Peygamber’in, haccı İslâm’ın temel ibadetleri arasında sayan hadisi daha önce Oruç ünitesinde geçmişti. O, Cibril hadisi diye bilinen hadiste de İslâmı tanıtırken namaz, zekât ve oruçla birlikte hacca da yer vermiştir:

“İslâm, Allah’tan başka hiç bir tanrı olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna tanık olman, namazı kılman, zekâtı vermen, ramazanda oruç tutman ve gitmeye gücün yetiyorsa Mâbedi (Beyti) ziyaret (hac) etmendir” (Müslim, “İman”, 1).

Haccın farz olduktan sonraki ilk senede yapılmasının farz olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Kimine göre haccın, farz olduktan sonra ilk fırsatta yapılması gerekir, sonraki senelere bırakan kişi günahkâr olur fakat ölmeden önce haccederse bu günah ortadan kalkar ve haccı da kazâ değil edâ sayılır. Kimine göre ise haccın vakti, insan ömrünün tamamını kapsar, dolayısıyla ölmeden önce hac yapan birisi onu vaktinde yapmış sayılır. Bu görüşe göre onu yapmadan önce ölenin günahkâr olup olmayacağı konusunda da farklı değerlendirmeler vardır.

Hac İbadetinin Fazileti

Hac, İslâm dininin temel ibadetlerindendir ve usûlüne uygun olarak yapıldığı takdirde sahibine büyük sevaplar kazandırır. Bunun için onun, sıradan bir ziyaret olarak kalmaması, hac yapan şahsın, bir Müslümandan beklenen manevi havayı yaşaması gerekir. Dinî metinlerde böyle bir hac için hacc-ı mebrûr tabiri kullanılır.

Hz. Peygamber “Amellerin hangisi daha faziletlidir?” sorusuna önce “Allah’a ve Peygamberine iman” diye cevap vermiş, “Sonra hangisi?” denince “Allah yolunda cihad” demiş ve “Sonra hangisi” denince de “Hacc-ı mebrûr” buyurmuştur (Buhârî, “Hac”, 4; Müslim, “İman”, 135). Bir başka gün de Hz. Âişe’nin, “Cihadı en faziletli amel sayıyoruz. Biz cihad etmeyecek miyiz?” şeklindeki sorusuna “Sizin için en faziletli cihad, hacc-ı mebrûrdur” diye cevap vermiştir (Buhârî, “Hac”, 4; Nesâî, “Menâsik”, 4).

Hz. Peygamber’in, haccın çok faziletli bir amel olduğunu gösteren bazı hadisleri şöyledir:

“Usûlünce yapılan haccın (hacc-ı mebrûr) karşılığı cennetten başkası değildir” (Müslim, “Hac”, 437).

“Kim müstehcen söz ve davranışlardan uzak durarak ve yoldan çıkmaksızın (günah işlemeden) Allah için haccederse annesinden doğduğu gün gibi döner” (Buhârî, “Hac”, 4; “İhsâr”, 9–10).

Bütün hacıların Arafat’ta toplandığı gün olan arefe günü zaman olarak ve Arafat da mekan olarak duaların kabul edildiği yer ve mekânlardır. Hz. Peygamber bu günün faziletini de şöyle ifade eder:

“Allah’ın insanı cehennemden azat etmesi hiçbir gün, Arefe günündekinden daha çok olmaz” (Müslim, “Hac”, 436).

Haccın Hikmetleri

Hac için ihrama giren Müslüman Rabbinin emrine boyun eğerek ve O’nun rızasını kazanmak gayesiyle zevklerinin önemli bir kısmından uzaklaşır, günlük hayatında önemli değişiklikler yaşar. Lüks ve süsten uzak bir şekilde âdeta varlık içinde yokluğun farkına varır. Beden sağlığı ve zenginlik nimetlerinin şükrünü edâ etmiş olmanın huzurunu hisseder.

Hac, dünya Müslümanları için bir tanışma ve kaynaşma ortamı oluşturur. Bilhassa dil bilen eğitimli kişiler için yakın ve kalıcı dostlukların oluşmasına vesile olur. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Müslüman devlet adamları, bilim adamları, sanatçılar, iş adamları karşılıklı görüş alışverişinde bulunurlar.

Namaz ibadetinin insanı bir taraftan bireysel hayatta, bir taraftan da toplumsal hayatta düzenli olmaya alıştıran yönü hacda çok daha kapsamlı halde yaşanır. Hac ibadeti esnasında Müslüman düzen ve intizam içinde hareket etmenin zorunluluğunu yaşayarak gözlemler. Belli zamanlarda belli yerlerde gerçekleştirilecek ibadetlerle ilgili planlamanın evrensel bir kardeşlik, dostluk ve hoşgörü anlayışıyla yapılmasının ve uygulanmasının gerekliliğini içselleştirir.

Hac esnasında Müslüman; insanlara, hayvanlara, otlara hatta haşerelere bile zarar vermeme alışkanlığı kazanır. Zorluklar karşısında sabır ve tahammül göstermeyi, eşitliği, birlik ve beraberliği yaşayarak öğrenir. Hacca giden kişi, Hz. Peygamber’in, makbul bir hac yapan Müslümanın yeniden doğmuş gibi günahlarından arınmış olacağına dair müjdesini fırsat bilerek bir takım kötü alışkanlıklarını, hatalı davranışlarını terk etme, bu konuda Allah’a söz verme ve hayatını yeniden şekillendirme imkânına sahip olur.

HAC İBADETİNİN ÇEŞİTLERİ VE UYGULANIŞI

Hac İbadetinin Hüküm Bakımından Çeşitleri

Hac ibadeti hüküm bakımından farz, vacip ve nâfile kısımlarına ayrılır. Ayrıca bazı durumlarda hac yapmak mekruh hatta haram da olabilir.

Farz hac: İleride açıklanacak olan şartları taşıyan kimselerin ömürlerinde bir defa hac yapmaları farzdır. Bu şartlardan birisi de hac yolculuğu için gerekli maddi imkâna sahip olmaktır. Akıllı ve ergin bir Müslüman böyle bir imkâna sahip olmadığı halde herhangi bir şekilde hac yapma fırsatı bulmuşsa onun yaptığı hac da, farz olan hac yerine geçer.

Vacip hac: Bilindiği gibi adakların yerine getirilmesi vaciptir. Bu genel hükmün sonucu olarak hacca gitme adağı olan birisinin hac yapması da vacip olur. Ayrıca nâfile hacca başlayıp yarıda bırakanın başlayıp bırakmış olduğu haccı sonradan kazâ etmesi vaciptir.

Nâfile hac: Farz veya vacip olmadığı halde Allah rızası için yapılan haclar bu gruba girer.

Başkasına karşı sorumluluk taşıyan birisinin, o şahsın izni olmadan veya hac esnasında bu sorumluluktan dolayı bir mağduriyet olmaması için gerekli tedbirleri almadan hacca gitmesi mekruhtur. Bir kişi hacca gidince alacaklıları veya nafakasından sorumlu olduğu bir yakını mağdur olacaksa bu durumda onun, ilgili tarafın izni olmadan veya gerekli tedbirleri almadan hacca gitmesi mekruh olur. Gösteriş için veya haram para ile hac yapmak da haramdır.

Hac İbadetinin Uygulama Bakımından Çeşitleri

Hac ibadeti üç şekilde yapılabilir:

İfrad Haccı: Hacı adayı mîkatta sadece hac niyetiyle ihrama girer ve Mekke’ye varınca az sonra anlatılacağı şekilde tavaf, sa‘y, vakfe, şeytan taşlama gibi hacca ait uygulamaları vakti gelince yapar, ondan sonra ihramdan çıkar. İsteyen bundan sonra tekrar umre için ihrama girip umre yapabilir. İfrad haccı yapan Şâfiî mezhebi mensupları bu umreyi mutlaka yaparlar. İfrad haccı yapanın kurban kesmesi vacip değildir.

Temettu‘ Haccı: Hacı adayı mîkatta sadece umre niyetiyle ihrama girer. Mekke’ye varınca umre ibadetinde istenen şekilde tavaf ve sa‘y yaptıktan sonra ihramdan çıkar. Arefe gününden önceki güne terviye denir. Umre ihramından çıktığı için ihramsız bir hayat süren hacı adayı terviye günü Mekke’de hac için tekrar ihrama girer ve bundan sonra da hac vazifesine başlar, onları bitirince ihramdan çıkar.

Yapılan haccın temettu‘ sayılması için hacı adayının umre ihramına şevval ayının başından itibaren hacca kadar devam eden süre içinde girmesi ve umreden sonra memleketine dönmemesi gerekir. Çünkü temettu‘, hac mevsiminde tek yolculukla hem umre hem hac yapma ve bu ikisi arasında ihramsız bir hayat yaşama mutluluğunu ifade eder. Hac mevsimi de şevval ayı ile başlar. Bu haccı yapanın kurban kesmesi vaciptir.

Kırân Haccı: Tek yolculukla hem umre hem hac yapmanın farklı bir uygulamasıdır. Temettu‘dan farklı olarak bunda iki ibadet, aynı ihramla yapılır. Hacı adayı mîkatta hem hac hem umre niyetiyle ihrama girer. Mekke’ye varınca önce umre yapar ve ihramdan çıkmadan vakti gelince hac vazifesini de aynı ihram ile tamamlar. Arada ihramsız bir hayat yoktur. Kırân haccı yapanın da kurban kesmesi vaciptir.

Bu hacların uygulaması ve fazilet sıralaması hakkında mezhepler arasında birtakım farklı değerlendirmeler vardır. Hanefî mezhebine göre en faziletlisi kırân sonra temettu‘ sonra ifraddır. Şâfiî mezhebine göre sıralama ifrâd, temettu‘, kırân şeklindedir. Bu mezhebe göre hac gibi hayatta bir defa umre yapmak da farzdır ve ifrad haccından sonra tekrar umre için ihrama girilir ve umre yapılır.

Hac İbadetinin Uygulanışı

Burada hac ibadetinin üç ayrı uygulanışı özet olarak verilecektir. İhram, tavaf vb. konulardaki ayrıntıları “Haccın Aşamaları Hakkında Açıklamalar” başlığı altında bulabilirsiniz.

İfrad Haccı: Hacı adayı, daha sonra açıklayacağımız mîkat denilen yerlerden birinde veya oraya varmadan hac niyetiyle ihrama girer. Mekke’ye varınca mümkünse gusül abdesti, o mümkün olmazsa mutlaka abdest alarak Kâbe’yi tavaf (kudûm tavafı) eder. Safâ ile Merve arasında sa‘y yapar. Bundan sonra Mekke’de ihramlı olarak hayatına devam eder, imkân buldukça nâfile tavaf yapar. Bayramdan iki gün önce (terviye günü) bütün hacı adayları kafileler halinde Arafat’a intikal eder.

Arefe gününü Arafat’ta geçirir, vakfe yapar. O gün güneş battıktan sonra Müzdelife’ye hareket eder. Geceyi orada geçirir ve sabahleyin (bayram sabahı) oradan Mina’ya hareket eder. Akabe Cemresi’ne yedi adet taş atar (şeytan taşlama). Tıraş olarak ihramdan çıkar.

Cinsel ilişki dışındaki ihram yasakları kalkar. İhram yasakları kısmen kalktığı için buna birinci tahallül denir. Mekke’ye gidip Kâbe’yi tavaf (ziyaret tavafı) eder. Bundan sonra ihram yasakları tamamen kalkmış olur. Buna da ikinci tahallül denir.

Bayramın ikinci ve üçüncü günleri tekrar Mina’ya gidip üç cemreye yedişer taş atar. Dönüş vaktine kadar Mekke’de kalır, ayrılacağı zaman tekrar Kâbe’yi tavaf eder (veda tavafı). Şâfiî mezhebi mensupları bayram (dört gün) çıktıktan sonra Ten‘îm denilen yere giderek orada umre için yeniden ihrama girerler ve Kâbe’ye gelerek tavaf, arkasından sa‘y yaptıktan sonra tıraş olmak suretiyle umre ihramından çıkarlar.

Böylece hacdan sonra farz olan umre ibadetini de yapmış olurlar. Hanefî mezhebi mensupları da isterlerse aynı şekilde umre yapabilirler. Fakat umrenin aynı seyahatte sık aralıklarla tekrarlanması hoş karşılanmaz.

Temettu‘ Haccı: Hacı adayı mîkatta veya oraya varmadan umre niyetiyle ihrama girer. Mekke’ye varınca Kâbe’yi tavaf eder. Safâ ile Merve arasında sa‘y yapar. Bundan sonra tıraş olarak ihramdan çıkar. Mekke’de ihramsız olarak hayatına devam eder, imkân buldukça nâfile tavaf yapar.

Bayramdan iki gün önce (terviye günü) veya daha önce hac için ihrama girer. O gün kafileler Arafat’a intikal eder. Arefe gününü Arafat’ta geçirir, vakfe yapar. Bundan sonraki kısım, ifrad haccında olduğu gibi devam eder. Ondan farklı olarak bunlar daha önce hac için sa‘y yapmamışlarsa ziyaret tavafından sonra sa‘y yaparlar. Bayram günlerinde çok izdiham olacağından isteyen, hac için ihrama girdikten sonra bir nâfile tavaf ve onun arkasından da sa‘y yapar. Böylece haccın sa‘yini önceden yapmış olacağından ziyaret tavafından sonra ayrıca sa‘y yapma durumunda kalmaz. Temettu‘ haccı yapan, tıraş olmadan veya tıraştan sonra bayramın üçüncü günü akşamına kadar geçen süre içinde bir kurban keser.

Kırân Haccı: Hacı adayı, mîkatta veya oraya varmadan hac ve umre için ikisine birden niyet ederek ihrama girer. Mekke’ye varınca önce umre yapar. Bu maksatla Kâbe’yi tavaf eder. Safâ ile Merve arasında sa‘y yapar. İhramdan çıkmaz ve aynı ihramla hac ibadetine başlar.

İfrad haccında anlatıldığı şekilde hac için tekrar tavaf (kudûm tavafı) ve arkasından sa‘y yapar. Bundan sonraki aşamalar tamamen ifrad haccında anlatıldığı gibidir. Ondan farklı olarak temettu‘ haccında olduğu gibi tıraş olmadan veya tıraştan sonra bir kurban keser. Şâfiî mezhebine göre kırân haccında ayrıca umre için tavaf ve sa‘y yoktur. Mekke’ye varınca yapılan tavaf ve sa‘y her ikisi için de geçerlidir.

HACCIN ŞARTLARI

Burada üç ayrı şart grubunu ele alacağız. Birincisi haccın bir yükümlülük olarak farz olması için gereken şartlar. Bu şartlar gerçekleşince o şahsa hac farz olur fakat ikinci gruptaki şartlar eksikse hemen ilk fırsatta hacca gitmesi gerekmez ve onu sonraya bırakması bir kusur olarak değerlendirilmez. Hac yapmadan ölürse başka birisinin onun adına hac yapması için vasiyette bulunması gerekir.

İkinci gruptaki şartlar ise haccın edâ edilmesinin farz olması için gereken şartlardır. Bu şartlardan biri eksik olsa o sene hacca gitmesi farz değildir, şartların oluşmasını bekler. Daha sonra şartlar oluşunca gider veya gidemeden ölme ihtimaline karşı o da yerine başkasının gönderilmesi için vasiyette bulunur. Şartların oluşması ihtimal dâhilinde değilse (yaşlılık, iyileşme ümidi olmayan hastalık gibi) sağlığında vekil olarak başkasını gönderir. Bu şartlardan biri eksik olduğu halde hac yapan kimse bazı hallerde günah işlemiş de olabilir.

Üçüncü gruptaki şartlar ise yapılan haccın makbul, geçerli bir hac sayılması için gerekli olan şartlardır. Bunlardan biri eksik olduğı takdirde yapılan hac geçersizdir.

Haccın Farz Olmasının (Yükümlülüğün Doğmasının)  Şartları

Bir insana haccın farz olması için gerekli şartlar şunlardır:

1- Müslüman olmak.
2- Akıllı olmak.
3- Bâliğ (ergin) olmak.
4- Yeterli maddi imkâna sahip olmak.

Ayette de ifade edildiği gibi Kâbe’yi ziyaret etmek için oraya gidebilecek güce sahip olmak hacca özel bir şarttır.

Bu güç–özellikle uzaktan gelecekler için- maddi imkân sahibi olmayı gerektirir. Maddi imkândan maksat, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra hac için gerekli yol ve ikamet masrafları ile dönünceye kadar bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasını sağlayacak mal varlığına sahip olmaktır.

5- Sağlıklı olmak. Ayette de ifade edilen “oraya gidebilecek güce sahip olma” şartının aynı zamanda sağlıklı ve engelsiz olmayı da kapsayıp kapsamadığı konusunda farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre hacca gidemeyecek kadar hasta veya yaşlılara, felçlilere, ayakları bulunmayanlara hac farz olmaz.

Bunların bizzat haccetmeleri farz olmadığı gibi yerlerine başkalarını vekil tayin edip hacca göndermeleri veya öldükten sonra kendileri adına hac yaptırılmasını vasiyet etmeleri de gerekmez. Diğer görüşe göre ise öteki şartlar bulunduğu takdirde bu gibi sağlık problemi olanlara da hac farz olur.

Dolayısıyla onlar, hac edemeden öldükleri takdirde yerlerine vekil gönderilmesi için vasiyette bulunurlar. Bunlardan iyileşme ümidi olmayanlar hayatta iken de vekil gönderebilirler.

6- Vakit: Hac, senenin belli günlerinde edâ edilen bir ibadettir. Dolayısıyla haccın farz olması için sayılan bu şartlar bulunduktan sonra, o kişinin bulunduğu yerden hacca gitmek için gerekli asgarî zamanın da olması lazımdır.

Haccın Edâsının Farz Olmasının Şartları

Bu şartların bir kısmı kadın erkek ayırımı olmaksızın herkesi ilgilendiren genel şartlar, bir kısmı ise kadınlara özel şartlardır.

Genel Şartlar

1- Yol Güvenliğinin Olması: Hacca gidilecek yol güvenli değilse haccın bizzat edâsı gerekmez, bundan dolayı haccedemeyen kişi, hacca gitmeden öldüğü takdirde yerine hac yaptırılması için vasiyet eder. Yukarıdaki sağlık şartı gibi bunun da haccın kendisinin farz olmasının mı yoksa edâsının farz olmasının mı şartı olduğuna dair iki farklı görüş vardır.Tarihte zaman zaman hacca gidenlerin öldürüldüğü, soyulduğu olmuş ve bu gibi durumlarda kimi âlimler haccın farz olmayacağı, kimisi de haccın farz ama bizzat edâsının farz olmayacağı şeklinde fetvâ vermiştir.

2- Yolculuğa Engel Geçici Bir Durumun Bulunmaması: Hacca gitmeleri hapis vb. sebeplerle fizikî bir şekilde engellenenlerin de bizzat haccetmeleri farz değildir. Bu durumdakiler hac görevini yapamadam öldükleri takdirde yerlerine bir kişinin hacca gönderilmesini vasiyet ederler.

Kadınlara Özel Şartlar

Haccın bizzat edâsının farz olması için kadınlar hakkında yukarıdakilere ek olarak iki şarttan daha bahsedilir.

1- Uzun Mesafeli Yolculuklarda Kadının Yanında Eşinin veya Bir Mahreminin Bulunması: Bu konu, seferîlik (yolculuk) ile ve sefer sayılacak kadar uzak yerlere kadının yanında eşi veya mahremi olmadan yolculuk yapması ile ilgilidir. Bir kadın, -diğer şartları taşıyor olsa bile beraberinde ona refakat edecek bir yakını yoksa bizzat hacca gitmekle yükümlü değildir.

Böyle bir imkânın doğmasını beklemesi ve bu mümkün olmadan ölürse yerine bir kişinin hacca gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir. Bunun da birinci gruba giren şartlardan mı yoksa bu gruba giren şartlardan mı olduğu konusunda Hanefî mezhebi içinde görüş ayrılığı bulunmaktadır.

Diğer mezheplerde eşi veya mahremi olmasa da güvenilir yol arkadaşları bulduğu takdirde haccın kadına farz olacağı ve farz olan hacca bunlarla gidebileceği şeklinde görüşler vardır. Ayrıca günümüz şartları dikkate alındığında sefer mesafesi veya zamanının ne olması gerektiği, kadınların eş veya mahremi ile yolculuğuna dair hükmün şartlara bağlı olarak değişip değişmeyeceği de tartışılmaktadır.

2- Kadının İddet Bekleme Durumunda Olmaması: Boşanma veya eşinin ölümü ile evliliği sona eren kadının yeni bir evlilik yapmadan önce geçirmesi gereken süreye iddet denir. Bu süre ile ilgili diğer hükümlerden biri de kadına getirilen seyahat yasağıdır. Buna bağlı olarak bulundukları yerde hacı adayları yola çıkacakları sırada iddet bekleyen kadınların haccı bizzat edâ etmeleri farz olmaz.

Haccın Sahih (Geçerli) Olmasının Şartları

Yapılan haccın sahih (geçerli, muteber) sayılması için aranan şartlar şunlardır:

1- Müslüman Olmak: Müslüman olmayan birisi haccın bütün fiillerini yapsa bile bu hac olarak değerlendirilmez.

2- Akıllı Olmak: Akıllı olmak, yükümlülüğün şartı olduğu gibi aynı zamanda ibadetlerin sahih olmasının da şartıdır. edâ etmeleri farz olmaz.

3- Ergin Olmak: Erginlik, haccın farz olmasının şartlarındandır. Çocuklar tarafından yapılacak hac, nâfile hac olarak sahihtir. Fakat farz olan hac yerine geçmez. Böyle birisinin, ergin olduktan sonra diğer şartları da taşıyorsa farz olan haccı ayrıca yapması gerekir. Bu bakımdan erginlik haccın genel manada sahih olmasının değil, farz olarak sahih olmasının şartıdır.

4- İhram: Haccın sahih olması için bu niyetle ihrama girilmesi ve bu durumun ihramdan çıkmak için belirlenen zamana kadar devam etmesi şarttır.

5- Vakit: Hac zamanlı bir ibadettir. Yapılan fiillerin hac olabilmesi için istenen fiillerin zamanında yapılması gerekir. Haccın rükünlerinden olan

Arafat vakfesinin vakti arefe günü zeval ile başlar ve bayram sabahı imsâke kadar sürer. Gündüz yapılan vakfenin güneş batana kadar sürmesi ve Arafat’ın güneş batmadan terk edilmemesi vaciptir. Haccın diğer rüknü olan ziyaret tavafının vakti de bayram sabahı imsâkten sonraki herhangi bir vakittir. Ebû Hanîfe’ye göre bu tavafın bayramın üçüncü günü güneş batana kadar yapılması vaciptir.

6- Mekân: Hac, Mekke ve civarında yeralan belli mekânlarda edâ edilen bir ibadettir. Haccın geçerli olması için ilgili fiillerin belirlenen mekânlarda yapılması şarttır.

HACCIN FARZLARI, VACİPLERİ, SÜNNETLERİ VE ÂDÂBI

Haccın Farzları

Haccın biri şart, ikisi rükün olmak üzere üç farzı vardır. Bunların ayrıntıları hakkında ileride geniş bilgi verilecektir.
1- İhram (şart).
2- Arafat Vakfesi (rükün).
3- Ziyaret Tavafı (rükün). Bu tavafa ifâda tavafı da denir.

Şafiî mezhebine göre bunlara ek olarak aşağıda haccın vacipleri arasında sayacağımız; sa‘y, saçların kesilmesi ve rükünlerin sırasına göre yapılması da haccın farzlarına dâhildir ve bu farzların tamamı rükündür. Bunların ayrıntıları hakkında ileride geniş bilgi verilecektir.

Haccın Vacipleri

Haccın aslî vacipleri şunlardır:

1- Sa‘y. Safâ ile Merve arasında yürümek.
2- Müzdelife vakfesi.
3- Cemrelere taş atmak (şeytan taşlama).
4- İhramdan çıkmadan önce saçların kazınması veya kısaltılması (tıraş).
5- Veda tavafı.

Bir de haccın, bunların da dâhil olduğu çeşitli aşamalarının her birine ait vacipler vardır ki onlara da fer‘î vacipler denir. Bunlardan, o aşamalara ait bilgi verilirken kısmen bahsedilecektir.

Haccın Sünnetleri

Haccın vacipleri gibi sünnetleri de aslî ve fer’î olarak ikiye ayrılır. Biz burada sadece haccın aslî sünnetlerini sayacağız ve haklarında kısa bilgi vereceğiz.

1- Kudûm (varış) tavafı: Hac niyetiyle ihrama giren kişi Mekke’ye varınca Mescid-i Haram’a gider ve Kâbe’yi tavaf eder. Bu tavaf sünnettir.

2- Hacıların zaman zaman bilgilendirilmesi (Üç hutbe): Hacıları bilgilendirmek maksadıyla yapılan konuşmalardan (hutbe) üç tanesi sünnettir. Bunların birincisi Mekke’de zilhiccenin yedinci günü, ikincisi Arefe günü Arafat’ta öğle ve ikindi namazları birleştirilerek (cem) kılınmadan önce, üçüncüsü bayramın ikinci günü Mina’da yapılan konuşmadır.

3- Terviye günü Mina’ya gitmek ve geceyi orada geçirmek: Zilhiccenin sekizinci günü (terviye) Mina’ya gidip o günün öğle namazından arefe günü sabah namazına kadar geçen beş vakit namazı orada kılmak ve geceyi orada geçirmek sünnettir.

4- Bayram gecesini Müzdelife’de geçirmek.

5- Bayram günlerinde geceyi Mina’da geçirmek.

6- Mina’dan dönerken Muhassab veya Ebtâh denen yerde bir süre dinlenmek

Haccın Âdâbı

Hacca gitmek isteyen kimse önce borcu varsa onu ödemeli, haksızlık yaptığı kişilerle helalleşmeli, günahlarından tövbe etmeli ve samimi bir kalp ile hacca niyetlenmelidir. Helal mal ile hacca gitmeli, gösterişten uzak olmalı, Allah rızasını ön planda tutmalıdır. Ayrıca hac ve hac yolculuğu hakkında ehil kişilerden ve daha önce gidenlerden bilgi almalı, yolculuk için iyi arkadaşlar seçmelidir. Hac esnasında öfkesine hâkim olmalı, beraberindeki kişileri sıkmamalı, onlara yük olmamalıdır. Evinden ayrılacağı zaman ve evine döndüğü zaman iki rekât namaz kılıp dua etmesi de haccın hatta genel olarak seyahatin âdâbındandır.

HACCIN AŞAMALARI (MENÂSİK) HAKKINDA AÇIKLAMALAR

İhram

İhram, hac veya umre yapacak kişinin bu ibadete başlama işlemidir. İhrama giren kişiye normal hayatta helal olan bazı davranışlar ihramdan çıkana kadar yasaklamış hale gelir.girecek kişi başlayacak yasakları da dikkate alarak, ihramdan önce genel vücut bakımını yapar; tırnaklarını keser, tıraş olur, yıkanır, yıkanma imkânı yoksa abdest alır. Erkek ise üzerindeki bütün elbise ve çamaşırları çıkarır, daha önceden hazırladığı iki parçadan oluşan ihram elbisesine bürünür. Ayakkabı yerine üstü ve yanları mümkün olduğunca açık bir terlik giyer. Kadınlar için özel bir kıyafet yoktur. Onlar için kıyafetle ilgili tek şart yüzlerinin örtülmemesidir.

Kerahet vakti değilse iki rekât namaz kılar. Eğer vakit namazının peşinden ihrama girecekse ihram için ayrıca namaz kılması gerekmez. Kılmış olduğu o namazın arkasından hac için mi umre için mi ihrama gireceğine niyet eder. Niyeti dil ile de söylemek istiyorsa ve hac için ihrama girecekse mesela “Allahım! Hac yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve haccımı kabul eyle” der. Bunun peşinden de telbiye getirir ve o andan itibaren ihramlı sayılır.

Telbiye, Allah’ın davetine gönülden katılma ifadesidir ve şu kelimelerden oluşur: “Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk! Lâ şerîke lek!”. Türkçesi şudur: “Davetine uydum, davetine uydum Allah’ım! Davetine uydum. Yoktur senin ortağın. Davetine uydum. Hamd sana. Nimet de senin, hâkimiyet de. Yoktur senin ortağın”. Niyet ile birlikte getirilen bu telbiye ihramın geçerli olması için mutlaka gereklidir. Bundan sonra zaman zaman telbiye getirmek sünnettir. Hacca niyet edenler bayramın ilk günü Akabe cemresine taş atmaya, umreye niyet edenler ise tavafa başladıktan sonra artık telbiyede bulunmazlar.

İhrama Girilecek Yer (Mîkat)

Mekke, yakın çevresi ile birlikte harem yani kutsal, saygın bölge kabul edilmiştir. Harem dâhilinde oturanlar hac için bulundukları yerde, umre için ise harem sınırlarının dışında ihrama girerler. Umre ihramı için yakınlığı ve ulaşım kolaylığı dolayısıyla genellikle Ten‘îm’i tercih ederler. Türkiye gibi uzak bölgelerden gelip umre veya haccını yaptıktan sonra ihramdan çıkan ve Harem bölgesinde bulunan Müslümanlar da bu bölge halkı ile aynı hükme tâbidir.

Harem ile mîkâtlar arasında kalan bölge hil bölgesidir. Bu bölgede oturanlara hillî denir. Hillîler hac veya umre yapmak istediklerinde harem sınırlarına varmadan ihrama girerler. Hac ve umre dışında bir maksatla harem dâhiline ihramsız olarak girip çıkmaları serbesttir.

Harem ve onu çevreleyen hillin dışında kalan bütün dünya hakkında âfâk terimi kullanılır. Bu geniş coğrafyada oturana da âfâkî denir. Âfâkîler gerek hac veya umre için gerekse başka bir maksatla doğrudan Harem dâhiline gitmek istedikleri takdirde Hill’in dış sınırını teşkil eden ve mîkat denilen yerleri ihramsız geçemezler. Dolayısıyla mîkatta veya daha oraya varmadan herhangi bir yerde ihrama girerler.

Mîkat denilen ve Mekke’ye farklı uzaklıklarda olan bu yerler şunlardır: Zülhuleyfe, Cuhfe, Karn, Yelemlem, Zâtüırk. Zülhuleyfe, Medine çıkışında; Cuhfe, Mekke’nin kuzey batısında Kızıl deniz sahilinde; Karn, Mekke’nin doğusunda; Yelemlem, güney doğusunda ve Zâtüırk da kuzey doğusunda yer alır. Mekke ve birinci kuşağa kadar çevresi Harem, birinci kuşaktan ikinci kuşağa kadar olan bölge hil, ondan sonrası da âfâk olarak adlandırılır.

İhram Yasakları

İhramlı her türlü davranışına, diğer zamanlara göre daha çok dikkat eder. Günahtan kaçınır, kavgadan, çirkin tartışmalardan, edep dışı konuşmalardan uzak durur. İhrama giren erkekler elbise yerine büyükçe iki havlu şeklindeki izâr ve ridâ ile vücutlarını örterler. İçinde para gibi kıymetli eşyalarını korumak için bellerine kemer bağlamalarına müsaade edilir.

Ayaklarına da ayakkabı yerine terlik giyerler. Gözlük ve kol saati serbesttir. Kadınlar için ihram ile getirilen giyim yasağı yüzün örtülmemesidir. Tıraş olmak, başkasını tıraş etmek veya vücudun herhangi bir yerinden kıl almak, tırnak kesmek, ihram elbisesine veya vücudunun herhangi bir yerine güzel koku, parfüm sürmek, hatta temizlikte kokulu sabun kullanmak, her türlü makyaj yapmak kadın erkek herkese yasaktır. İhramlının eşi ile bile cinsel ilişkide bulunması, şehvetle ona dokunması, müstehcen konuşmalar yapması yasaktır.

İhramlı kara avı yapamaz ve avcıya yardım da edemez. Etinin yenip yenmediğine bakılmaksızın insanlardan kaçan, ürken bütün hayvanlar av sayılır. Deniz avı serbesttir. Harem bölgesinde bulunan av hayvanlarının avlanması ve buradaki kendiliğinden biten yeşil otların, çalıların ve ağaçların koparılması, ihramlı olan veya olmayan herkese yasaktır.

İhramdan Çıkmak

Umre yapanlar sa‘y yaptıktan sonra, ifrad haccı yapanlar bayramın ilk günü Akabe cemresine taş attıktan sonra tıraş olarak ihramdan çıkarlar. Temettu‘ veya kırân haccı yapanların ise taş atmanın ardından mümkünse kurbanı da kestikten sonra tıraş olarak ihramdan çıkmaları tavsiye edilir.

İhramdan çıkmak için erkekler saçlarını tamamen kazıtır (halk) veya ucunu en az parmak ucu uzunluğunda, kadınlar sadece uç kısmından yine parmak ucu kadar keser veya kestirirler (taksîr). İhram yasakları bu zamana kadar devam eder. İhramdan çıkma aşamasına gelen birisi, kendisinin veya başkasının saçını kesebilir, tıraş edebilir. Haccın ihramından bu şekilde çıkışa birinci tahallül denir. Bu durum, cinsel ilişki dışındaki yasakları sona erdirir. Bütün yasakların sona ermesi için ziyaret tavafının da yapılmış olması gerekir ve buna da ikinci tahallül denir.

Tavaf

Tavaf, Kâbe’nin etrafında usûlüne göre yedi defa dönmek suretiyle yapılan bir ibadettir. Dönüşlerden her birine şavt denir ve bir tavaf, yedi şavttan meydana gelir.

Tavaf yapacak kişi Hacer-i esved’in hizasına gelerek bütün vücudu ile oraya döner, niyet eder, namazdaki gibi ellerini içleri Hacer-i esved’e yönelik olarak kaldırır (istikbâl) ve “Allahu ekber! Lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber! Allahu ekber ve lillâhi’l-hamd” der, elinin içini öper ve Kâbe’yi soluna alarak onun etrafında dönmeye başlar. Kimseyi rahatsız etmeden gidebilirse uzaktan selamlama yerine Hacer-i esved’in bizzat yanına gider, istikbâl ettikten sonra ellerini secdede olduğu şekilde üzerine koyup onu öper ve tavafa öyle başlar.

Hacer-i esvedi bu şekilde öpmeye istilâm denir. Tavaf esnasında Hicr denilen yerin dışından dolaşmaya dikkat eder. Yarım daire şeklindeki Hicr’in etrafı yaklaşık bir metre yüksekliğinde Hatîm denilen bir duvarla çevrilidir. Hacer-i esved’in bulunduğu köşeye yani başladığı yere gelince tavafın bir şavtını tamamlamış olur ve ikinci şavta başlarken aynen başlangıçta olduğu gibi Hacer-i esved’e döner ve ellerini kaldırıp yukarıdaki tekbir, tehlil lafızlarını tekrarlar ve önüne dönüp yoluna devam eder.

Yedinci şavtın sonunda da her bir şavta başlarken yaptığı uygulamayı yapar. Tavaf esnasında bol bol dua eder, tekbir, tehlil ve Kur’ân kırâati ile meşgul olur. Tavaf, abdestli ve avret mahalli kapalı olarak yapılır. Tavafa başlayınca ara verilmeden tamamlanması sünnettir. Tavaf esnasında cemaatle namaz başlarsa onlara katılmak ve namazdan sonra tavafa kaldığı yerden devam etmek bu sünnete aykırı olmaz. Yaşlılar, hastalar ve kadınlar sıkışık ortamlara girmemeye dikkat ederler. Buna dikkat etmeyenlere karşı da diğerleri müsamahalı olup onları rahatsız etmemeye çalışır.

Tavaflar, yapılış gayelerine göre bazı isimler alır. Hac niyeti ile ihrama giren âfâkîlerin Mekke’ye geldiklerinde yaptıkları ilk tavafa, kudûm tavafı denir. Haccın rüknü olan tavaf, ifâda tavafı veya farz tavaf da denen ziyaret tavafıdır. Haccın edâsından sonra memleketine dönmek isteyen hacının yaptığı tavaf, veda tavafıdır ve buna tavafu’s-sader de denir.

Umre yapmak için ihrama giren kişinin yaptığı tavafa umre tavafı, adak sebebiyle yapılan tavafa adak (nezir) tavafı, Mescid-i Haram’a girince yapılan ilk tavafa tahiyyetü’l-mescid (selamlama) tavafı, bunların dışında zaman zaman Allah rızası için yapılan tavaflara da nâfile tavaf veya tatavvu tavafı denir. Arkasından sa‘y yapılacak tavaflarda ıztıbâ‘ ve remel erkekler için sünnettir. Iztıbâ‘, ihram elbisesini sağ omuzu açıkta bırakacak şekilde kuşanmaktır.

Remel ise omuzlar dik olarak, kısa ve sert adımlarla düşmana meydan okur bir havada yürümektir. Iztıbâya, bu tür tavaf tamamlanınca, remele ise ilk üç şavt tamamlanınca son verilir. Tavaf bitince iki rekât namaz kılınır. Bu namaz, tavafın vaciplerindendir. Tavaf namazını kılan şahıs eğer sa‘y yapacaksa bundan sonra Safâ tepesine yönelir.

Sa‘y

Safâ ile Merve arasında gidip gelmeye sa‘y denir. Haccın ve umrenin vaciplerindendir. Sa‘ye başlayacak kişi iki rekat tavaf namazını kıldıktan ve arzu ederse zemzem içtikten sonra Hacer-i esved’i istikbal edip (ona dönerek eli ile de selamlayıp) Safâ tepesine gelir. Kâbe’ye dönerek “Allahu ekber! Lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber!” der, peygamberimize salavât getirir ve ellerini açıp dua eder. Sonra oradan Merve tepesine gitmek üzere normal adımlarla inişe geçer.

Günümüzde bu iki tepe arasındaki yol balangıç ve varış noktaları biraz meyilli üstü kapalı bir koridor halindedir. Düzlüğe inince sağ ve soldaki yeşil ışıklı iki sütunun hizasından itibaren erkekler, daha sonra gelecek sağlı sollu iki yeşil sütuna kadar hafiften koşarcasına sert adımlarla yürürler. Bu yürüyüş veya koşuş şekline hervele denir. Hervele, bu aradaki geçişlerde hem giderken hem de dönerken hep tekrarlanır. Merve tepesi denilen yere çıkınca Safâ’da yaptıklarını tekrarlar. Sonra dönüş yolundan Safâ’ya gelmek üzere inişe geçer.

Safâ’dan Merve’ye gidiş bir şavt, oradan Safâ’ya dönüş de bir şavttır. Yedi şavt olan sa‘y Merve’de sona erer. Safâ ve Merve’ye her çıkışta Kâbe istikbâl edilir, bu esnada, gidiş gelişlerde tekbir, tehlil ve salavat okunur, dualar edilir. Bayram gününden önce hac için sa‘y yapanlar, bu esnada telbiye de getirebilirler. Sa‘y bitince tekrar mescid kısmına geçilir ve iki rekat namaz kılınır. Sa‘y, bir defa hacda ve bir defa da umrede yapılır. Bunun dışında tavafta olduğu gibi nâfile sa‘y olmaz.

Sa‘yin sahih olması için daha önce hac ve/veya umre için ihrama girilmesi ve geçerli bir tavaf yapılması şarttır. Mazereti olmayanlar yürüyerek, engelli, hasta ve yaşlılar hasta arabası ile veya başkalarının yardımıyla sa‘y yaparlar. Mümkünse sa‘y ara vermeden tamamlanır. Bu esnada cemaat oluştuğu takdirde cemaatle namaza katılıp sonra kalınan yerden devam etmekte sakınca yoktur.

Arafat Vakfesi

Arafat, Mekke’nin 21 km. doğusunda etrafı dağlarla çevrili düz görünümlü bir alandır. Vakfe, Arapça bir kelime olup “durmak”, “ayakta durmak” gibi manalara gelir. Arafat vakfesi, haccın rüknüdür ve bu rüknün yerine gelmesi için en azından arefe günü zevâlden sonra bayram sabahı imsâk vaktine kadar geçen sürede bir an orada bulunmak yeterlidir.

Fakat Arafat’ın güneş batmadan önce terk edilmemesi gerekir. Arefe günü öğle namazının vakti girince imam tarafından öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kıldırılır. Önce ezan okunur, sonra imam namazdan önce cuma namazında olduğu gibi hutbe okur.

Hutbesinde haccın bundan sonraki aşamaları hakkında bilgi verir. Hutbeden sonra öğle ve ikindi namazları herbiri için kâmet getirilerek kılınır. Öğlenin farzından sonra arada başka bir namaz kılınmadan ikindinin farzına başlanır. Namazdan sonra kıbleye dönülür ve vakfe yapılır. Bu esnada dualar edilir.

Arafat’ta yapılacak dua çok değerlidir. Onun için orada geçen süre boyunca tekbir, tehlil ve telbiye lafızlarını zaman zaman tekrarlamak, dua etmek, zikir ile ve Kur’ân ile meşgul olmak tavsiye edilir. Bir taraftan da Müzdelife’ye intikal hazırlıkları yapılır ve güneşin batma zamanı beklenir. Güneş battıktan sonra Müzdelife’ye hareket edilir.

Müzdelife Vakfesi

Müzdelife, Arafat ile Mina arasında bulunan genişçe bir alandır. Arefe günü güneş battıktan sonra hacılar akşam namazını kılmadan Arafat’tan Müzdelife’ye hareket ederler. Akşam ve yatsı namazları Müzdelife’de cem ile yani birleştirilerek yatsı namazının vaktinde kılınır. Ezan ve kâmetten sonra önce akşam namazının farzı, peşinden de kâmet getirilmeden yatsının farzı kılınır.

Sabaha kadar Müzdelife’de beklenir ve vakti girince sabah namazı kılınır. Namazın arkasından Müzdelife vakfesi yapılır, kıbleye dönülerek dualar edilir, tekbir, tehlil, telbiye getirilir. Ortalık aydınlanınca vakfenin peşinden daha güneş doğmadan Mina’ya doğru hareket edilir. Müzdelife vakfesinin vakti konusunda mezhepler arasında farklı görüşler de vardır ve son yıllarda izdiham sebebiyle bu görüşlerden hareketle Müzdelife vakfesinin gece yarısından sonra yapıldığı ve ardından Mina’ya intikalin başladığı görülmektedir.

Cemrelere Taş Atma (Şeytan Taşlama)

Mina, Müzdelife ile Mekke arasında yer alan ve kurban kesme yerlerinin bulunduğu bölgedir. Şeytan taşlama olarak bilinen işlemin yapıldığı cemreler Mina’nın Mekke tarafında yer alır. Burada küçük cemre (birinci cemre), orta cemre ve Akabe cemresi (büyük cemre) adında üç tane cemre (taş atma yeri) bulunur. Hz. Peygamber ve ashabının da hac esnasında yaptığı bu sembolik taşlama için nohut veya en çok fındık büyüklüğündeki taşlar kimseye zarar vermeyecek şekilde atılmalıdır.

İlk gün sadece Akabe cemresine yedi taş atılır. İkinci ve üçüncü gün birinciden başlayarak sıra ile her üç cemreye yedişer taş atılır. Her taşı atarken “Allahu ekber” denir. Mümkünse birinci ve ikinci cemrelere taş atıldıktan sonra durulup dua edilir.

İlk günkü taş atma vakti imsâk ile başlar ikinci günün imsâkine kadar devam eder. İkinci ve üçüncü günkü taş atma kti zevalden ertesi günün imsâkine kadardır. Taşların gündüz atılması sünnet ise de son senelerdeki izdiham buna imkân vermemekte ve bunun için taşların gece atılması tercih edilmektedir.

Dördüncü gün imsak vaktinden önce Mina’dan ayrılanların o gün taş atma görevi olmaz. Ayrılmayanlar ise dördüncü gün de her üç cemreye zevalden sonra güneş batana kadar geçen süre içinde yedişer taş atar. Oraya gidip taş atamayacak kadar hasta olanların yerine vekilleri taş atar.

Kurban

Fıkıh dilinde hac ve umre ibadeti esnasında kesilen kurbanlara hedy denir. Hedy, Harem için hediye edilen kurban anlamında kullanılır. Hedy, çeşitli vesilelerle kesilir: Temettu‘ ve kırân haccı yapanların hedy kurbanı kesmeleri vaciptir. Hac ve umre ile ilgili düzenlemelere riâyet etmemekten dolayı ceza olarak veya meydana gelen eksikliği telafi etmek üzere (keffâret) kesilmesi vacip olan kurbanlar da ceza ve keffâret hedyidir.

Ayrıca ihsâr, adak (nezir) hedyleri vardır. Hac veya umre için ihrama giren ama herhangi bir sebeple hac menâsikine devam etmesi mümkün olmayan kişi (muhsar) kendisi adına bir kurban alınıp Harem’de kesilmesi için para gönderir veya kurbanın bizzat kendisini gönderir ve o kurban kesildikten sonra ihramdan çıkar. Bu da ihsâr hedyidir.

Hac veya umre yapan kişinin üzerine vacip olmadığı halde Allah rızası için orada keseceği kurban da nâfile hedydir. Hedy kurbanlarının özellikleri, kurban bayramında kesilen diğer kurbanlar (udhiyye) gibidir ve onlarla aynı özellikleri taşıyan hayvanlardan kesilir. Hedy kurbanı hangi türünden olursa olsun mutlaka Harem sınırları içinde kesilir. Etinin Harem dışına çıkarılması ve dağıtılması câizdir.

Temettu‘ ve kırân hedyi kurban bayramının ilk üç gününde kesilir. Diğer hedy kurbanları ise istenilen zamanda kesilebilir. Nâfile hedyin kurban bayramının ilk üç gününde kesilmesi daha faziletli kabul edilir. Temettu‘ ve kırân hedyi ile nâfile hedyi kesen kişi, onun etinden kendisi yiyebileceği gibi başkalarına da ikram edebilir.

Ceza ve ihsâr hedyi ile adak hedyinin etinden sadece fakirler yiyebilir. Bunları kesmekle mükellef olan kişi ile onun usûl ve fürûu -fakir bile olsalar- bunların etinden yiyemezler. Temettu‘ ve kırân haccı yaptığı için hedy mükellefi olanlar eğer kurbanlık bulamazlarsa veya herhangi bir sebeple kurban kesemeyecek durumda olurlarsa bunun yerine üçü hacda ve yedisi dönünce olmak üzere toplam on gün oruç tutarlar.

Av yasağının ihlalinden ve vücutla ilgili yasakların mazeret sebebiyle ihlalinden dolayı gereken cezalarda mükellef kurban, oruç ve sadaka (tasadduk) seçeneklerinden istediğini tercih eder. Av yasağı ihlalinde, avlanan hayvanın değeri iki güvenilir kişi tarafından tespit edilir. Bundan sonra üç seçenekten birini tercih eder:

1) O değerde bir hayvan alıp kurban eder.

2) O değerde sadaka dağıtır. Bu durumda her bir fakire bir fitre miktarı verir.

3) Her fitre miktarı yerine bir gün oruç tutar. Vücutla ilgili yasakların mazeret sebebiyle ihlali halinde de üç seçenekten birini tercih eder: 1) Kurban keser. 2) Altı fakire birer fitre verir. 3) Üç gün oruç tutar

İHRAM YASAKLARININ İHLÂLİ VE CEZALAR

Hac ve umrede ihram veya Harem sebebiyle uzak durulması gereken bir fiilin işlenmesine cinâyet denir. Bu manada herhangi bir cinâyet işleyen, bu günahından dolayı tövbe edip Allah’tan af dilemenin yanında ayrıca ceza veya keffâret olarak nitelenen bazı sorumluluklarla da karşı karşıya kalır. Hangi davranışların hangi cezaları gerektirdiği fıkıh kitaplarında genişçe anlatılır. Biz burada bu tür cinâyetler karşısında doğan sorumlulukları ve bunları doğuran bazı misalleri açıklamakla yetineceğiz.

1. Haccın veya umrenin bozulması: Cinsel ilişki yasağının hacda Arafat vakfesinden önce, umrede tavaftan önce ihlal edilmesi hac veya umrenin bozulmasına sebep olur. Bu durumda hac veya umre fiillerine –sanki bozulmamış gibi- devam edilmesi gerekir. Bozulan hac veya umre daha sonra kazâ edilir. Ayrıca ceza olarak bir küçükbaş hayvan (koyun veya keçi) kurban edilir.

2. Bedene: Büyük baş hayvan yani deve ve sığır anlamında kullanılır. Hac için ihramda olan şahıs, cinsel ilişki yasağını Arafat vakfesinden sonra tıraş olarak ihramdan çıkmadan önce ihlal ederse haccı bozulmaz fakat bunun cezası olarak bir bedene kurban etmesi gerekir. Ziyaret tavafını cünüp olarak veya âdet halinde (kadınlar için) yapan kimse de eğer bu tavafı yeniden yapmazsa ceza olarak bir bedene kurban eder. Tavafı usûlüne göre yeniden yaparsa bu ceza düşer.

3. Dem: Küçükbaş hayvan yani koyun ve keçi anlamında kullanılır. Tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra fakat ziyaret tavafını yapmadan önce cinsel ilişkide bulunan kişi keffâret olarak bir küçük baş hayvan kurban eder. Umre tavafının en azından dört şavtını yaptıktan sonra henüz ihramdan çıkmadan cinsel ilişkide bulunan kimse umresini tamamlar ve keffâret olarak bir küçük baş hayvan kurban eder.

İhram esnasında giymemesi gereken elbiseyi en az bir gündüz veya gece süresince giyen, bu kadar süre başını veya yüzünü örten erkekler ile yine bu kadar süre yüzünü örten kadınlar ceza olarak bir dem kurban ederler. Başın ve sakalın en az dörtte birini tıraş etmenin, bir el veya ayak tırnaklarını kesmenin, vücudun en azından bir organına güzel koku (esans, parfüm v.s.) sürmenin, ziyaret tavafını abdestsiz, kudûm veya veda tavafını cünüp halde yapmanın cezası da demdir. Bu tavaflar usûlüne uygun olarak yeniden yapılırsa cezası düşer.

Giyim-kuşam, güzel koku, vücut bakımı ile ilgili olup cezası dem olan ihram yasaklarından birini hastalık, üşüme, baş ağrısı, yaralanma gibi geçerli bir mazeret sebebiyle ihlal eden kişi isterse kurban keser, isterse altı fakire birer sadaka verir ve isterse de üç gün oruç tutar.

4. Sadaka: Bir miktardan söz edilmediği zaman fakire bir fitre kadar ödeme sorumluluğunu ifade der. Giymemesi gereken elbiseyi bir gün veya geceden daha az süre ile giyen ya da bu kadar süre başını veya yüzünü örten erkekler ile yine bu kadar süre yüzünü örten kadınların ceza olarak sadaka vermesi gerekir. Bir el veya ayağın tırnaklarının tamamı değil de bazıları kesilmişse her bir tırnak için bir sadaka verilir.

Giyim-kuşam, güzel koku, vücut bakımı ile ilgili olup cezası sadaka olan ihram yasaklarından birini yukarıdaki gibi geçerli bir mazeret sebebiyle ihlal eden kişi isterse bir sadaka verir, isterse bir gün oruç tutar. Bazı küçük cinayetler, bir fitre miktarını da bulmayan sadaka verilmesini gerektirir. Mesela bir çekirge öldürmenin cezası bu tür bir sadakadır.

5. Oruç: Bazı cinayetlere karşılık olarak doğan bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu doğuran sebeplerden ikisi dem ve sadaka meselesinde alternatif olarak açıklandı. Av yasağı ihlalinden doğan oruç sorumluluğu da yine alternatif olarak “Kurban” başlığı altında anlatıldı.

6. Tazmin: Av yasağı ihlallerinde avlanan hayvanın değeri tespit edilerek fakirlere ödeme yapılır. Bu konu da “Kurban” başlığı altında anlatıldı. Ceza kurbanları ve sadakalardan sadece fakirler istifade eder. Kırân haccına niyet ederek ihrama giren şahıs, hem umreyi hem haccı ilglendiren yasak ihlallerinde her ikisi için ayrı ayrı ceza ödemek durumundadır.

HACCI TAMAMLAYAMAMAK

Bazen ihram ile başlanmış bir haccın devam ettirilmeyebilir. Bunlar genelde haccın bozulması, hacı adayının hacca devamının engellenmesi veya haccın en önemli rüknü olan Arafat vakfesinin vaktinin geçirilmesi şeklinde olur.

Haccın Bozulması

Daha önce geçtiği gibi hac için ihrama giren kimse Arafat vakfesinden önce cinsî ilişki yasağına uymazsa haccı bozulur. Bu durumdaki kişi, bozulmuş olmasına rağmen hacca devam etmek zorundadır. O seneki haccın kalan aşamalarını yerine getirir, ceza olarak bir küçükbaş hayvan kurban eder ve daha sonraki senelerde bu haccını kazâ eder.

İhsâr

Arapça bir kelime olan ihsâr; tutmak/tutulmak, hapsetmek/hapsedilmek, engellemek/engellenmek, kuşatmak/kuşatılmak gibi manalara gelir. İhsâr durumundaki kişiye de “muhsar” (engellenen) denir. İhrama girdikten sonra herhangi bir sebeple yoluna devam edemeyen veya yoluna devamı fiilen ya da dinen (mesela iddet, yolda mahremin ölmesi gibi) engellenen kimseler muhsar durumundadır.

Muhsar, Harem sınırları içinde kesilmek üzere bir kurban (dem) veya kurban alınıp kesilmek üzere parasını gönderir. Gönderdiği kişi ile onun ne zaman kesileceği hususunda anlaşır. Kararlaştırılan o vakitten sonra ihramdan çıkar. Başka bir görüşe göre ihsar kurbanının, Harem sınırları içinde kesilmesi şart değildir, ihsarın gerçekleştiği yerde de kesilebilir.

Kırân haccı için ihrama girmişse iki kurban göndermesi gerekir. Bu şekilde ihramdan çıkan kişi eğer hac ihramından çıkmışsa bir hac ve bir umre borçlusu olur. Engellendiği haccı, -nâfile hac bile olsa- veya umreyi kazâ etmesi gerekir. Kırân haccı için ihrama girdikten sonra muhsar olan, bir hac ve iki umre yükümlüsü olur. Hacda Arafat vakfesini, umrede tavafı yaptıktan sonraki engellenme ihsâr sayılmaz.

Fevât

Fevât, bir şeyin vaktinin geçmesi demektir. Hac için ihrama giren bir kişi arefe günü Arafat vakfesine yetişemezse o seneki haccın vaktini geçirmiş olur. Haccın vaktini geçiren ihramlı, umre menâsikini yerine getirir ve ihramdan çıkar. Gelecek sene haccını kazâ eder. Bundan dolayı bir ceza uygulaması yoktur.

VEKÂLET YOLUYLA HAC

Hac, hem bedenî hem de malî bir ibadettir. Bu tür ibadetler, -asıl yükümlü tarafından edâ edilmesine mani bir mâzeret halinde- vekalet yoluyla başkası tarafından da yapılabilir. Vekaleten yapılan bu hacca bedel haccı da denir.

İslâm hukukçularının çoğunluğu haccın farz olması için gerekli şartları taşıyan ama yaşlılıktan veya iyileşme ümidi olmayan bir hastalıktan yahut engellilik halinden dolayı hac yolculuğuna katlanıp bizzat hac yapacak durumda olmayan kişilerin, masraflarını karşılayarak kendi adlarına vekaleten hac yapacak birisini göndermeleri gerektiğini söylerler. Bu durumda vekil müvekkili adına niyet ederek ihrama girer, masraflar hac mükellefi tarafından karşılanır ve onun adına vekili hac yolculuğuna çıkıp hac menâsikini yerine getirir. Buna imkan veren hadisler vardır (bk. Buhârî, “Hac”, 1; “Eymân”, 30; Müslim, “Hac”, 407, 408).

Farz bir haccın vekâlet yoluyla yapılabilmesi için bazı şartların bulunması gerekir. Bunların önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Adına hac yapılacak kişi ölmüş veya ömür boyu bizzat hac yapamayacak durumda olmalıdır.

2- Vekil tarafından yapılan hac, adına hac yapılacak kişinin isteği ile yapılmalıdır.

3- Vekil gönderilen kişi, Müslüman, akıllı ve ergin olmalıdır.

4- Hac masrafları, adına hac yapılan kişi tarafından karşılanmalı ve vekil, hac yolculuğunun gerektirdiği masrafları dışında ayrıca ücret talep etmemelidir.

5- Vasiyet üzerine yapılacak hacda terekenin vasiyete ayrılan kısmı yeterli ise vekil, vasiyet edenin yaşadığı şehirden hacca gitmelidir.

6- Hacca gönderen, hangi tür hac yapılmasını istemişse vekil buna uygun hareket etmelidir.

UMRE

Sözlükte ziyaret etmek, mamûr bir yere gitmek gibi manalara gelen umre, belli bir takvime bağlı olmaksızın yılın herhangi bir gününde ihramlı olarak Kâbe’nin tavaf edilmesi ve ardından Safâ ile Merve arasında sa‘y yapılıp tıraş olunarak ihramdan çıkılması şeklinde edâ edilen bir ibadettir. Arkasından sa‘y yapılacağı için erkekler bu tavafın tamamında ıztıbâ‘ ve ilk üç şavtında remel yaparlar. Arefe günü ve kurban bayramı günlerinden oluşan beş gün içinde umre yapmak tahrimen mekruhtur.

Bazı mezheplere göre hac yapan şahsın umre de yapması farzdır. Hanefî mezhebindeki hâkim görüşe göre umre sünnettir. Temettu‘ ve kırân haccı yapanlar bu sünneti de yerine getirmiş olurlar. İfrad haccı yapanlar da bayramdan sonra umre yaparak bu sünneti yerine getirebilirler. O esnada Mekke’de oldukları için Mekkeliler gibi Ten‘îm’e gidip orada ihrama girerler. Hz. Peygamberin umrenin faziletli bir ibadet olduğuna dair hadisleri vardır:

“İki umre, aralarındakiler için keffârettir” (Buhârî, “Umre”, 1; Müslim, “Hac”, 437).

“Ramazandaki umre hacca denktir” (Buhârî, “Umre”, 4; Müslim, “Hac”, 221).

Umre yapmak isteyen, hacda olduğu gibi mîkat denilen yerde veya daha önce umre niyetiyle ihrama girer. İhram yasakları aynen hacdaki ihram yasakları gibidir. Mekke’ye gelince mümkünse gusül abdesti, değilse normal abdest alıp Kâbe’yi tavaf eder ve arkasından Safâ ile Merve arasında sa’y yapar. Sa‘yden sonra tıraş olarak veya saçlarını kısaltarak ihramdan çıkar. Umrenin farzları ihram ve tavaftır. İhram, şart; tavaf, rükündür. Sa‘y ile sonrasında tıraş olmak veya saçları kısaltmak da vaciptir. Bu farz ve vaciplerin ayrıntıları, daha önce hac konusu içinde anlatıldığı gibidir. Yalnız umrede tavafa başlanınca telbiyeye son verilir.

MEDİNE VE HZ. PEYGAMBERİ ZİYARET

Medine, Mekke’de müşriklerin zulmünden bunalan Hz. Peygamber’in ve Müslümanların hicret edip kısmen rahat nefes aldıkları şehirdir. Hz. Peygamber, ömrünün kalan kısmını orada geçirmiştir. Son nefesini, hanımlarından Hz. Âişe’nin ikametine tahsis edilmiş olup o zaman Mescid-i Nebevî’ye bitişik durumda olan evde vermiş ve oraya defnedilmiştir. Daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in de defnedildiği bu kısım Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi sırasında cami içinde özel bir bölüm halinde kalmıştır.

Müslümanlar Hz. Peygamber’e sağlığında olduğu gibi vefatından sonra da büyük değer vermiş, onun kabrini ziyaret etmeye özen göstermişlerdir. Kabir ziyareti ile ilgili genel ifadeler yanında Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret ile ilgili özel teşvikler içeren ve genelde zayıf olarak değerlendirilen bazı rivayetlerin de bunda tesiri olmuştur. Bu rivayetlerden bazıları şunlardır: “Kim kabrimi ziyaret ederse ona şefaatim vacip olur” (Dârekutnî, Sünen, II, 278).

“Kim vefatımdan sonra hacceder ve beni ziyaret ederse beni sanki sağlığımda ziyaret etmiş gibidir” (Dârekutnî, Sünen, II, 278). Bu ve benzeri rivayetleri de dikkate alan İslâm âlimleri, Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret etmeyi en faziletli müstehaplardan saymışlardır. Bu ziyaretin sünnet-i müekkede, vacibe yakın derecede müstehap veya vacip olduğunu söyleyenler de olmuştur.

Kabir ziyaretlerinin âhireti, dünya hayatının geçiciliğini, dünyada yaşananların daha sonra bir hesabının olacağını hatırlatma gibi faydaları vardır. Buna karşılık bu ziyaretlerin zamanla mahiyet değiştirmesi ve kabirlerin/türbelerin bir tür mabede dönüşmesi de ihtimal dâhilindedir. Olayın bu iki yönünü de gören Hz. Peygamber ilk önceleri kabir ziyaretini yasaklamış daha sonra âhireti hatırlatıcı özelliğine dikkat çekerek onu serbest bırakmıştır. Bununla beraber geçmiş ümmetlerin, peygamberlerinin ve iyi insanların kabirlerine karşı saygı adına yaptıkları yanlışlara da dikkat çekmiş, kendi ümmetini bu gibi tehlikelere karşı uyarmış ve peygamberlerinin kabirlerini ibadethane (mescit) haline getirenleri lanetlemiştir (Buhârî, “Mesâcid”, 22; Müslim, “Mesâcid”, 16–23).

Ziyaret maksadıyla Hz. Peygamber’in kabrine gelen Müslüman, onun koymuş olduğu bu ilkeleri göz önünde bulundurur. Onu sağlığında ziyaret ediyormuş gibi saygılı bir tavır içinde olur. Kabrin bulunduğu yere gelince durur ve selam verir. Selam için “es-selâmu aleyke yâ Rasûlellah!” veya benzeri ifadeler kullanabilir, gönlünce ona hitap edebilir. Ziyaretini tamamlayınca sükûnetle Mescid-i Nebevî’den ayrılır veya Mescid’in kimseyi rahatsız etmeyeceği münasip bir yerine geçer. Orada namaz kılabilir, i‘tikâf niyetiyle oturup hayatını gözden geçirebilir. O esnada yaşamış olduğu bu manevi havanın etkisiyle tefekküre dalabilir, zikir ve tesbihle, Kur’ân ile meşgul olabilir.

Medine’de bulunan Mescid-i Nebevî, yeryüzündeki ayrıcalıklı üç mescidden biridir. Hz. Peygamber Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ olarak sıraladığı bu üç mescidi sırf ziyaret etmek ve içinde namaz kılmak için seyahate çıkılabileceğini bildirmiştir (Buhârî, “Tatavvu‘”, 14; Müslim, “Hac”, 511). Mescid-i Nebevî’de namaz kılmanın fazileti hakkındaki iki hadis-i şerif şöyledir:

“Benim bu mescidimdeki namaz, -Mescid-i Haram hariç- başkalarındaki bin namazdan daha üstündür” (Buhârî, “Tatavvu‘”, 14; Müslim, “Hac”, 505, 506, 508–510).

“Minberim ile evimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” (Buhârî, “Tatavvu‘”, 18; Müslim, “Hac”, 500–502). Müslümanlar günümüzde “Ravza” diye bilinen ve özel işaretle belirlenmiş olan bu mekânda namaz kılmaya büyük özen gösterirler.

Medine’ye Hz. Peygamber’in mescidini ve kabrini ziyaret niyetiyle gidilir. Yolculuğun kavgasız, gürültüsüz, huzurlu geçmesine özen gösterilir. Mümkün mertebe dua ve zikir, Hz. Peygamber’e salât ve selam ile meşgul olunur. Medine’deki ev veya otele yerleştikten sonra mümkünse boy abdesti alınır, vücut temizlenir, güzel kıyafetler giyilir, Hz. Peygamber’i sağlığında ziyaret ediyormuş gibi hazırlanılır.

Saygılı ve ağırbaşlı tavırlarla Mescid-i Nebevî’ye girilir. Uygun bir yer bulununca iki rekât namaz kılınır. Bu, genelde camilere girişte tavsiye edilen tahiyyetü’l-mescid namazıdır. Namazdan sonra Hz. Peygamber ziyaret edilecekse kimsenin rahatsız edilmemesine özen gösterilerek kabrin bulunduğu tarafa doğru yürünür.

Hac ve Umre – İslam İbadet Esasları 7.Ünite

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir