Temizlik – İslam İbadet Esasları 2.Ünite

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Giriş

İslâm dini temizliği dindar olmanın birinci sırasına koymuştur. Hz. Peygamber’e peygamberlik görevi verilirken kendisine yapılan ilk hitaplarda yer alan hususlardan biri de temizlikle ilgilidir (el-Müddessir, 74/4).

Dinin ve aklın pis kabul ettiği şeylerden beden, elbise ve çevrenin temizlenmesi maddi ve hakiki temizlik olarak kabul edilmiştir.İslâm’ın hedeflediği temizlik için bu çerçevedeki maddi temizliğin yerine getirilmesi ile yetinilmemiş, kalbin her türlü kötü duygulardan arındırılması (tezkiye) olarak tanımlayabileceğimiz manevi temizlik de şart koşulmuştur. Bu iki tür temizlik yanında tamamen dinî bir belirleme ve özellik arzeden hükmi temizlik de emredilmiştir.

İslâm’ın daha çok önem verdiği ve titizlik gösterdiği temizlik kalp ve gönül (iç) temizliğidir. Dinin temel hedeflerinden olduğu için bu tür temizliğe en genel anlamda “dinî temizlik” demek mümkündür.

Fıkıh kitaplarında temizlik (tahâret) konularının genişçe ele alınması ve genel olarak da söz konusu kitaplara onunla başlanması çok önemlidir.Manevi temizliğe ulaşmak için maddeten temiz olmak şart koşularak mükellefin, beden, elbise ve çevresini temiz tutması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bölümde ayrıca dinen pis (necis) sayılan ve sayılmayan madde ve durumlar, maddi ve hükmi kirlilikten temizlenme yolları, temizlikte kullanılacak suların nitelik ve şartları ilgili ayet ve hadislerin ışığında âlimlerin dönemlerinin şartları ve kendi tecrübeleri ile birlikte genişçe ele alınmıştır.

Temizliğin Önemi, Amaç ve İlkeleri

Ayetler hem maddi hem de manevi temizliği ele almış ve bunları beraber işlemişlerdir. Dinin esas hedefi manevi temizliği sağlamaktır. Çünkü din, esası itibariyle manevi kirlerden arınma (tezkiye), Allah’ı tanıma, O’na itaat ve ibadet etmekten ibarettir.

Kur’ân’da Hz. Peygamber’in özelliklerinden bahsedilirken, bunlar arasında insanları manen temizleme görevi (tezkiye) de zikredilmiştir (el- Cumu‘â, 62/2). Ancak maddi temizlik olmadan manen temiz olmak mümkün olmayacağından maddi ve manevi temizlik genelde beraber işlenmiş ve iki temizlik arasındaki sıkı ilişkiye işaret edilmiştir. Elbisesi, evi, bedeni ve çevresi istenilen şekilde temiz olmayan Müslümanın ibadeti de olması gereken niteliğe erişemez.

Bir ayette, “Şüphesiz Allah çokça tövbe edenleri ve çok temiz olanları sever” (el-Bakara, 2/222) buyurularak maddi ve manevi temizliğe beraber işaret edilmiştir. Zira tövbe, yapılan kötülüklere pişmanlık duyduğunu Allah’a itiraf ederek ve O’ndan affını talep ederek gönlü manevi kirlerden temizlemektir. “Doğrusu, hem (maddeten ve manen) temizlenen hem de Rabbinin adını anıp namaz kılan kurtuluşa ermiştir” (el-A’lâ, 87/14- 15) ayeti ise ibadet ve temizlik ilişkisinin ne kadar ayrılmaz olduğuna işaret etmektedir. Bir başka ayette şöyle buyurulmuştur: “…Orada (Kuba mescidinde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever” (et-Tevbe, 9/108). Bu ayetlere göre Allah’ın hoşnut olduğu kimse maddeten ve manen temiz olandır.

Hz. Peygamber’e gelen ilk emir okumakla ilgidir (el-Alak, 96/1- 5). Bu emirle ilmin, bilginin ve bilinçli olmanın önemine işaret edilmiştir. Daha sonra gelen ayetlerde şöyle buyurulmuştur: “Ey elbisesine sarılıp örtünen (Resûl!), kalk ve (insanları) uyar ve sadece Rabbini yücelt; elbiseni temiz tut; murdar şeylerden uzak dur!..” (el-Müddessir, 74/1-5). Bu ayetler özelde Hz. Peygamber’e genelde ise tüm inananlara hitap etmektedir. Buna göre Müslümanın öncelikle bilgili ve bilinçli sonra da her yönüyle temiz olması istenmiştir. Bir başka ayette: “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde (her namaz kılışınızda) güzel giysilerinizi giyin…” (el-A’râf, 7/31) buyurularak toplum olarak ve özellikle toplum içine çıkarken temizliğe riayet edilmesi istenmiştir.“…İbrahim ve İsmail’e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tutun, diye emretmiştik” (el Bakara, 2/125) ayeti, esasen mabedin temiz tutulması ile ilgili ise de, çevre temizliğini de kapsamaktadır.

Hz. Peygamber hadislerinde, temizlikle iman arasında bağlantı kurmuş, önemini anlatmak için temizliğin imanın yarısı olduğunu söylemiştir (Müslim, “Tahâret”, 1). Onun, “Allah temizdir, temizliği sever” (Tirmizî, “Edeb”, 41) anlamındaki hadisi de bu bağlamda değerlendirilebilir. Buna göre mümin maddeten de temiz olmalıdır. Zira pislik ve kirlilik imanla bağdaşmayan bir durumdur. Nitekim imanın zıddı olan şirk Kur’ân’da manevi bir pislik (neces) olarak nitelendirilmiştir (et-Tevbe, 9/28). İmandan alınması gereken hazzın maddeten ve manen temiz olmakla sıkı bir ilişkisi vardır. Zira İslâm’a yeni girenlere Hz. Peygamber, Kelime-i şehâdet söylemelerini ve gusül abdesti almalarını emretmiştir (Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 129; Tirmizî, “Cumu‘a”, 72).

Hz. Peygamber bir hadislerinde temizlikle fıtrat arasında ilişki kurmuş ve şöyle buyurmuştur: “Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnak kesmek, koltuk altı kıllarını temizlemek, bıyıkları kısaltmak, sakalları uzatmak, misvak kullanmak, burna su çekmek, parmak boğumlarını yıkamak ve su ile tahâretlenmek fıtrattandır” (Müslim, “Tahâret”, 56; Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 29; Tirmizî, “Edeb”, 14; Nesâî, “Ziynet”, 1). Hadiste geçen fıtrat, peygamberlerin âdeti ve sünneti anlamına gelebileceği gibi, bütün din ve şeriatların ortaklaşa benimsedikeri uygulama da olabilir. Hatta bu kelimenin, insan olarak yaratılmanın tabii gerekleri gibi anlaşılması da mümkündür.

Maddi anlamda kirli ve pis (necis) olmak yanında dinimiz bazı durumları maddi boyutunun ötesinde, hükmen kirlilik kabul etmiştir. Mesela, abdestsizlik ve cünüplük (hades) dinin kabul ettiği hükmî kirlilik hallerindendir. Abdesti olmayan ve cünüp olan kimse, maddeten temiz olsa bile, bazı ibadetleri yapamayacağı için dinimize göre hükmen kirli kabul edilir.

İslâm dininin kabul ettiği hükmi kirlilik haline hades denir. Bu tamamen dinî ve bu dini kabul edenlere mahsus bir değerlendirmedir. “Hükmi kirlilik”, “hükmi necâset” denmesinin sebebi de budur. Yani din, bu gibi durumları kirlilik kabul ettiği için dindar insan böyle hallerde kendisini manen kirli hisseder. Bu gibi durumlarda olanlar maddeten temiz olsalar da, dinin önerdiği özel temizlik şekilleriyle temizlenmedikçe kirli sayılırlar.

Câhiliyye döneminde bile var olan bu anlayışın Hz. İbrahim’den gelen dinî bilgilere dayandığı tahmin edilmektedir. Zira o dönemde Hz. İbrahim’den nakledilen dinî bilgilere sahip olan ve bunları uygulayan hanîfler vardı. Hanîflerin özelliklerinden biri de cünüplükten yıkanmaları idi.

Yahudilikte, hükümleri İslâm’dakinden farklı olsa da, loğusalık, hayız, özür hali ve cünüplük anlayışı mevcuttur. Bu durumda olan kimseler kirli ve İslâm’daki anlayıştan farklı olarak murdar kabul edilir. Hıristiyanlıkta da aslında benzer bir anlayışın var olduğu ancak daha sonra Pavlus tarafından kaldırıldığı ifade edilmektedir. Hıristiyanlıkta yıkanma adına sadece, dine girenlerin kutsal suya batırılması demek olan vaftiz kalmıştır.

Temizlik Kavramı

Fıkıh literatüründe temizliği ifade etmek için “tahâret”, yer yer de “nezâfet” kelimesi kullanılmaktadır. Ancak tahâret nezâfetten daha kapsamlıdır. Çünkü tahâret, hem maddi ve hakiki pisliklerden (necâset) hem de hükmi kirlilik halinden (hades) temizlenmeyi kapsamaktadır. Hatta bu kelimenin kalbin, gurur, kin, kıskançlık gibi ahlaki ve manevi kirlerden temizlenmeyi de kapsadığı ifade edilmektedir. Nezâfet ise, sadece hakiki ve maddi pisliklerden temizlenmeyi ifade etmektedir. Her iki kelimenin eş anlamlı olarak kullanıldığı da olmaktadır.

Fıkıh dilinde temizlik kelimesi, daha çok ve doğrudan, maddi ve hükmi pisliklerden temizlenmeyi ifade etmek için kullanılmakta, öncelikli olarak da, beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temizliği ile ilgili kuralları anlatmaktadır. Bundan dolayı tahâretin ifade ettiği temizliğe “ibadet amaçlı temizlik” denilmektedir. Dolaylı olarak fıkhın kapsamına dâhil olan ahlaki pisliklerden temizlenme (tezkiye) ise daha çok ahlak ve tasavvuf ilminin konusudur. Buna göre kavram olarak temizlik (tahâret), hakiki pisliklerin giderilmesi ve hükmi kirliliklerin kaldırılmasıdır. Hükmi temizlik aynı zamanda maddi temizliği de kapsamaktadır. Beden, elbise ve namaz kılınacak yerden hakiki pisliklerin giderilmesine “necâsetten tahâret” denilir.

Kavram olarak temizlik (tahâret), hakiki pisliklerin giderilmesi ve hükmi kirliliklerin kaldırılmasıdır. Hükmi temizlik aynı zamanda maddi temizliği de kapsamaktadır. Beden, elbise ve namaz kılınacak yerden hakiki pisliklerin giderilmesine “necâsetten tahâret” denilir. Abdestsizlik, cünüplük, hayız (aybaşı) ve nifas (loğusalık) durumlarında insanda meydana geldiği düşünülen pisliklerin kaldırılmasına ise “hadesten tahâret” adı verilir.

Maddi-Hakiki Pislik (necâset)

Necâset, maddi pislik ve kirlilik demektir. Aslen veya geçici olarak temiz olmayıp hijyen kurallarına aykırı olan şeye necâset (pislik) ve necis (pis) denilir. Aslen pis ve murdar olan şeye neces adı da verilir.

Dinen Necis (pis) Sayılan Maddeler

Bir şeyin pis (necis) veya temiz (tâhir) sayılmasında temel ölçü, daha çok ibadet temizliğine engel olup olmamasıdır. Buna göre ibadet temizliğine engel olan maddeler pis, olmayanlar ise temiz kabul edilmiştir. Ancak şuna dikkat etmek gerekir ki, bir maddenin ibadet açısından temiz sayılması, her durumda o maddenin yenilip içilmesinin helal olması anlamına gelmez.

Akan kan, domuz eti, sarhoş edici içkiler, insan idrarı, dışkısı, ağız dolusu kusmuğu, eti yenmeyen hayvanların salyası, eti, idrar ve dışkısı necistir. Etinin yenmesi ister helal isterse haram olsun, akıcı kanı olan kara hayvanlarından olup dinî usûle uygun biçimde boğazlanmadan ölen veya öldürülen hayvanların etleri de necistir.

Necis Sayılan Maddelerin Çeşitleri

Akıcı olup olmaması bakımından necâset, katı (câmid) necâset ve akıcı (mâyi‘) necâset olmak üzere iki kısımdır. Gözle görülüp görülmemesi açısından da ikiye ayrılan necâsetin bu kısımları şöyledir: Görülen necâset (necâset-i mer’iyye), belli bir hacmi olup kuruduktan sonra gözle görülebilen necâsettir. Görülmeyen necâset (necâset-i gayr-i mer’iyye) ise hacmi olmayan, donup kalmayan ve kuruduktan sonra gözle görülmeyen necâsettir. Necisliği hakkında delil olup olmaması veya var olan delilin kuvveti bakımından ise necâset, hafif (necâset-i hafîfe) ve ağır (necâset-i galîza) gibi kısımlara ayrılmıştır.

Eti yenen hayvanların idrar ve dışkısı Mâlikî ve Hanbelîlere göre necis değildir. Şâfiîler bunları necis kabul ederler. Hanefîlere göre tavuk, kaz gibi kümes hayvanlarının dışkıları ağır pislik, sığır, koyun, geyik gibi dört ayaklı hayvanların dışkıları, at, eşek ve katırın idrar ve dışkısı, havada pisleyip kaçınılması zor olduğu için, atmaca, kartal, güvercin gibi kuşların dışkıları ise hafif pislik kabul edilir.

Hanefiler, boğazlanmadan ölmüş ve murdar olmuş (meyte) hayvanın içine kan girmemiş olan boynuz, kemik, diş ve tüy gibi katı parçalarını temiz saymışlardır. İnsanın idrarı, dışkısı, ağız dolusu kusmuğu, kanı, kadınlardan gelen kanlar, erkeklerden gelen meni, mezi ve vedi de ağır necâset grubunda sayılmıştır.

Namazın Sıhhatine Engel Olan Necâset Miktarı

Kirlenmeye yol açması bakımından ağır ve hafif necâset arasında fark yoktur; her ikisi de bulaştığı şeyi pis ve kirli hale getirmektedir. Aralarındaki fark namazın sıhhatini engelleyip engellememe bakımındandır. Buna göre, ağır pislik olarak kabul edilen necis madde eğer aynı zamanda katı ise yaklaşık 3.5 gramı (1 dirhem), sıvı ise el ayasını (avuç içi) aşan miktarı namazın sıhhatine engel olur. Bu miktar ve bundan az olanları da gidermek esas olmakla birlikte, imkânsızlık durumunda veya farkında olunmadığı zaman bunlar namazın sıhhatini engellemez. Hafif kabul edilen necâset ise bir organın veya onu örten elbisenin dörtte birinden az kısmına bulaşmış ise namaza mani olmaz.

Manevi-Hükmi Pislik (hades)

Manevi-hükmi pisliği ifade etmek için “hades” kelimesi kullanılmaktadır. Buna göre hades, abdestsizlik veya cünüplük sebebiyle insanda meydana geldiği düşünülen hükmi, kirliliği veya bu kirliliğin sebebini ifade etmektedir. Hükmi kirlilik olan hades, büyük hades (hades-i ekber) ve küçük hades (hades-i asğar) olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.

Büyük hades: Büyük temizlik (tahâret-i kübrâ) olarak da adlandırılan gusül alınarak giderilebilen cünüplük (cenâbet), hayız ve nifas gibi hükmikirliliklerdir. Küçük hades (hades-i asğar): Küçük temizlik (tahâret-i suğrâ) de denilen normal abdestle giderilebilen hükmi kirliliktir.

Pisliklerden Temizlenme Yolları

Maddi-Hakiki Pislik (necâset)ten Temizlenme Yolları:Maddi ve hakiki pislikten temizlenmek için önerilen yolları kısaca şöyle ifade edebiliriz: Su ile yıkama, suda kaynatma, ateşe sokma, silme, ovalama, kurutma, kazıma, üzerine toprak serpme, içindeki suyun tamamını veya bir kısmını boşaltma, kimyasalyapısını değiştirme (istihâle), tabaklama ve boğazlama.

Temizlik aracı olarak su

Kur’ân’da şöyle anlatılmıştır: “Sizi temizlemek için Allah gökten su indiriyor” (el-Enfâl, 8/15), “Biz gökten temizleyici su indirdik” (el-Furkân, 25/48). Hz. Peygamber de hadislerinde suyun temizleyici olduğuna dikkat çekmiş, su kaynaklarının kirletilmemesi, suyun israf edilmemesi ile durgun ve akar suların temizlikte kullanılmasıyla ilgili kural mahiyetinde açıklamalar yapmıştır (Müslim, “Tahâret”, 94). Konuyla ilgili prensip ifade eden bir hadis şöyledir: “Su temizdir. Rengini, tadını ve kokusunu değiştiren bir şey dışında hiçbir madde onu kirletmez” (İbn Mâce, “Tahâret”, 76).

Sular, doğal su özelliğini taşıyıp taşımamasına göremutlak su” ve “mukayyet su”, yenilenme ve akıcılık özelliği bakımından ise “durgun su” ve “akarsu” gibi kısımlara ayrılmaktadır.

Mutlak su: Özellik ve tabii durumunu koruyan, içine özelliğini değiştirecek başka maddelerin karışmadığı sudur. Kar, yağmur, göl, ırmak, deniz, kaynak ve kuyu suları bu grupta yer alır. Mutlak suyun üç özelliği ve iki tabiatı vardır. Suyun özellikleri, rengi, kokusu ve tadıdır. Tabiatı ise incelik ve akıcılıktır.

Fıkıh dilinde “suyun temiz olması”ndan maksat, maddi temizlik ve kullanım aracı olması anlamına gelir. “Temizleyici olması” ise, abdest ve gusül gibi hükmi temizlik aracı olabilmesini ifade eder. Bu bakımdan su beş kısma ayrılır.

1-Temiz ve temizleyici özellik taşıyan sular:Rengi, kokusu ve tadı bozulmamış, içine pis bir madde karışmamış, maddi ve hükmi temizlikte kullanılması şüpheli hale gelmemiş sulardır. Bunlar hem temiz (tâhir), hem de temizleyici (mutahhir) kabul edilir. Tabiatta normal halde bulunan bütün mutlak sular prensip olarak böyledir. İnsanın, koyun, keçi, sığır, deve gibi eti yenen hayvanların, atın ve yırtıcı olmayan kuşların içerek artık bıraktığı sular, içlerine necâset düşmediği/karışmadığı sürece, temiz ve temizleyici sayılır.

2-Temiz ve temizleyici olmakla birlikte kullanılması mekruh olan sular:Tavuk ve ördeğin, kedi gibi eti yenmeyen ve evde bulunması câiz olan evcil hayvanların (köpek böyle değildir), çaylak, doğan gibi yırtıcı kuşların artığı olan sular bu gruba dâhildir.

3-Temiz fakat temizleyici olmayan sular:Abdest, gusül gibi hükmi temizlikte kullanılmış olan sular bu gruba dâhildir ve bunlara kullanılmış su (mâ-i müsta‘mel) denir. Bu gibi sular maddi bakımdan temiz olsalar da, bunlarla ikinci defa abdest ve gusül alınamaz.su kaynaklarının kıtlığını dikkate alan fıkıh âlimleri bu sularla maddi temizlik yapılabileceğini söylemişlerdir. Abdestsiz veya cünüp olan kimsenin bir kaptaki suyu almak veya sıcaklığını anlamak amacıyla elini suya sokmasıyla bu su kullanılmış sayılmaz.

4-Temiz ve temizleyici olmayan sular: Bunlara pis sular denir. İçine pislik düştüğü kesin olarak veya galip zan ile bilinen az miktardaki sular ile içine düşen pislikten dolayı üç özelliğinden yani rengi, kokusu veya tadından birisi değişmiş olan büyük su birikintileri, büyük havuzlar ve akarsular bu grupta yer alır. Köpeğin, domuzun, yırtıcı hayvanların artığı olan sular da pis sayılır.

5-Temizliğinde şüphe bulunan sular: Eşek ve katırın artığı olan sular böyledir.Dolayısıyla temiz su bulunmadığı zaman bunlarla abdest ve gusül alınır, şüpheyi ortadan kaldırmak için de ihtiyaten ayrıca teyemmüm yapılır.

Mukayyet su: İçine temiz bir maddenin katılmasıyla tabii özellik ve niteliğini kaybeden mutlak sulara veya tabii bir oluşumla meydana gelip özel bir isimle anılan sulara bu ad verilir. Meyve suyu, gül suyu, maden suyu birer mukayyet su örneğidir. İçinde nohut, mercimek ve benzeri temiz şeylerin pişmesi sebebiyle incelik ve akıcılığını kaybeden sular da böyledir.Mukayyet sular, normal su bulunmadığı zaman sadece maddi temizlikte yani maddi pisliklerin giderilmesinde kullanılabilirler.

Durgun su-Akarsu:Hanefî fıkıh âlimlerinin kabul ettiği ölçüye göre, bir saman çöpünü alıp götüren su “akarsu”, böyle bir özelliğe sahip olmayan su ise “durgun su” olarak kabul edilir. Durgun suların bir kısmı “büyük havuz”, diğer bir kısmı ise “küçük havuz” niteliğinde kabul edilerek hükmü ona göre belirlenir. Büyük havuz, yüzeyi yaklaşık 50 m2 olan sulardır. Bu ölçüdeki havuzlarda derinlik önemli değildir. Avuçlandığında elin dibe değmemesi havuzun büyük havuz olarak nitelendirilmesi için yeterlidir. Yüzeyi bu ölçüden az olan havuzlara ise küçük havuz denilir.Şâfiî ve Hanbelîler bu konuda hacim ölçüsünü esas almış ve yaklaşık 206 litre (kulleteyn) ve daha fazla miktardaki suyu büyük havuz niteliğinde saymışlardır.

Akarsular ile büyük havuz niteliğindeki durgun sular, renk, koku ve tat gibi üç temel özelliğinden biri değişmedikçe, içine düşen bir pislikten dolayı temiz ve temizleyicilik özelliğini kaybetmez. Hâlbuki küçük havuz niteliğindeki durgun sular, içine bir pislik düşünce üç temel vasfında değişme olup olmamasına bakılmadan temiz ve temizleyici olma özelliğini kaybeder.

Depo ve kuyuların temizlenmesi

Suya dinen pis sayılan veya sağlık açısından zararlı bir maddenin düşmesi durumunda bu depo, kuyu veya havuz sağlığa uygunluk şartlarına uygun olarak, mümkün olduğu kadar boşaltılmalıdır.

Günümüzde suyun temizliğe elverişli olması için taşıması gereken nitelikler belirlenirken bilim ve teknolojiden yararlanmak kaçınılmazdır. Bu konuda ideal olan, insanın içine sinmeyen, tiksinti duyduğu ve bundan dolayı içmediği bir su ile maddi ve hükmi temizlik de yapmamasıdır. Ancak su kaynaklarında pek çok sebepten dolayı meydana gelen ufak tefek kirlenmeler bu suyun içilmesine imkân vermeyebilir.İçilmeyen sular temizlikte de kullanılmaz denilirse bunun ciddi zorluklar doğuracağı da açıktır.

Bazı fıkıh bilginleri, madeni kaplarda bulunan ve güneşte ısınan su ile, sağlığa zararlı olacağı için abdest almayı mekruh saymışlardır. Fıkıh kitaplarında temiz ve temizleyici suyu tespit için belirlenen ölçüleri, çevre kirliliğinin oluşmadığı yerlerdeki sulara uygulamak mümkündür.

Ancak günümüzde sanayi atıklarıyla kirlenip insan sağlığını tehdit eden mikroplu suları sadece bu ölçülerle değerlendirmek doğru olmaz. İnsanlar, şahsi tecrübeleri ile de bir suyun temiz ve temizleyici olup olmadığını veya insan sağlığına zararlı olup olmadığını anlayabilir. Ancak günümüzde kanalizasyonların bulunduğu, özellikle sanayi bölgelerindeki yeraltı ve yer üstü sularının temizlik ve sağlık durumunu belirlerken teknik araç ve gereçlerden, arıtma ve tahlil imkânlarından mutlaka yararlanmak gerekir. Ayrıca konuyla ilgili uzman kişilerin sağlık ve temizlik bakımından yaptıkları açıklamaları, öneri ve uyarıları dikkate almak daha doğru bir yoldur.

İstibrâ, tuvaletten sonra idrar yolunda kalabilecek damla ve sızıntıların tamamen kesilmesi için bir süre bekleme ve bundan sonra uzvun dışına çıkan idrar yaşlığını temizleme işlemidir. Namazın sıhhati için istibrânın önemi büyüktür. Çünkü -özür hali dışında-, vücuttan idrar sızıntısı olduğu sürece abdest geçerli olmaz.

İstincâ, tuvaletten sonra dışkı ve idrar yollarında kalan dışkı, idrar, kan ve meni gibi pislikleri temizleme işlemidir. Günlük hayatın bir parçası olan bu temizlik, fertlerin sağlığı, insani ilişkileri ve ibadet hayatı bakımından önemlidir. Kural olarak istincâ su ile yapılır. Suyun bulunmadığı durumlarda temizliğe ve sağlığa en elverişli araçlarla yapılması gerekir.

Manevi-hükmi pislikten temizlenme yolları

Manevi veya hükmi temizlik, abdestsizlik ve cünüplükten temizlenmektir. Manevi veya hükmi pislik olarak adlandırılan hadesten temizlenmenin birinci ve en tabii yolu sudur.Gerek büyük hades gerekse küçük hades durumunda gusül ve abdest almak imkânsız olursa bunlara alternatif olarak teyemmüm adı verilen özel, manevi ve sembolik bir temizliğe başvurulur.

Abdest

Tanımı ve Mahiyeti

Farsça âb (su) ve dest (el) kelimelerinden oluşmakta ve “el suyu” anlamına gelmektedir. Arapça karşılığı, “vudû” olup güzellik, parlaklık ve temizlik anlamına gelmektedir.Fıkıhta abdeste tahâret-i suğrâ (küçük temizlik) da denilir.

Abdestle ilgili olarak Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsel birleşmede bulunmuşsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz” (el-Mâide, 5/6).

Abdestin Farzları

1. Yüzü yıkamak.
2. Kolları dirseklerle birlikte yıkamak.
3. Başı meshetmek.
4. Ayakları topuklarla birlikte yıkamak.

Abdestin bu dört farzında sünnî fıkıh mezhepleri görüş birliği etmişlerdir. Ancak Hanefîler’in dışındaki üç mezhep bu farzlara başkalarını da eklemişlerdir. Mesela Şâfiîler’e göre abdestin farzları altıdır. Dördü bu sayılanlar, diğer ikisi ise, niyet ve azaları ayetteki sıraya göre yıkamaktır (tertîb).

Caferî mezhebi, söz konusu ayetin ifade tarzını dikkate alıp yorumlayarak ayakların yıkanmasının değil meshedilmesinin farz olduğu görüşünü benimsemişlerdir.

Abdestin başlıca sünnetleri şunlardır: Abdeste niyet etmek, besmele ile başlamak, önce elleri bileklerle birlikte üç defa yıkamak, ağız ve burnu su ile iyice temizlemek (mazmaza ve istinşak), dişleri fırçalamak, sakalın içine su girmesini sağlamak, el parmaklarını birbirine sokup ovuşturmak, başın tamamını elin ıslaklığıyla mesh etmek, boynu meshetmek, abdest uzuvlarını yıkarken bu sayılan sıraya uymak, abdeste sağ uzuvlardan başlamak, bu uzuvları üçer defa yıkamak ve su ile iyice ovmak, abdest azalarını yıkarken araya başka bir şey sokmamak.

Abdestin adabı olarak şunları sayabiliriz: Abdest alırken -mümkünse kıbleye dönmek, abdest suyunu vücuda ve elbiseye sıçratmamak, konuşmayıp abdest dualarını veya bildiği başka duaları okumak, suyu ölçülü kullanmak, abdest sonunda kelime-i şehâdet getirmek. Abdestten sonra içilebilir ise abdest alınan sudan bir miktar içmek ve Kadr sûresini okumak.

Abdestin Çeşitleri :Abdest, farz, vacip, ve mendup olmak üzere üç kısma ayrılır. Her çeşit namaz, tilavet secdesi için abdest almak farzdır. Kâbe’yi tavaf için abdest almak Hanefilere göre vacip, diğer mezheplere göre farzdır. Sürekli olarak abdestli bulunmak, ezan okumak, ezberden Kur’ân okumak, dini ilimleri okuyup okutmak, cenaze yıkamak için abdest almak ise menduptur.

Abdesti Bozan Durumlar

Fıkıh ve ilmihal kitaplarında detaylı bir şekilde sayılan abdesti bozan durumların belli başlıları şöyledir:

1. İdrar ve dışkı yollarından idrar, dışkı, meni, mezi, kan gibi bir necâsetin,herhangi bir sıvının veya maddenin çıkması ve yellenmek.

2. Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya herhangi bir necis maddenin çıkması. Ağızdan çıkan akıcı kan, tükürükten fazla veya ona eşit ise abdesti bozar. Vücuttan çıkan kan çıktığı yerin çevresine dağılmadığı sürece abdesti bozmaz. Yaradan çıkan irin ve sarı su da böyledir. Çıktığı yerin dışına kendiliğinden dağılmayan bu sıvıların silinmesi halinde de abdest bozulmaz. Şâfıî’lere göre, idrar ve dışkı yollarının haricindeki bir yerden çıkan kan ve benzeri sıvı maddeler abdesti bozmaz. Ağız dolusu kusmak da abdesti bozar. Şâfiîlere göre kusmakla abdest bozulmaz.

3. Bayılma, delirme, sarhoş olma, uyuma gibi şuurun kontrolüne engel olan durumlar abdesti bozar.

4. Namazda yakındaki şahısların duyabileceği şekilde sesli olarak (kahkaha ile) gülmek. Hanefiler’e göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti de bozar. Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.

5. Cinsî münasebet veya kadınla fahiş (aşırı) temas ve dokunma. Şâfıîler’e göre, erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi ile, Mâliki ve Hanbelîler’e göre ise temastan cinsel haz duyulması durumunda abdest bozulur. Buradaki kadından maksat, aralarında evlenme engeli bulunmayan kadınlardır. Kişinin anne, kız kardeş, teyze gibi mahremlerine dokunmasıyla abdesti bozulmaz.

6. Mazeret halinin sona ermesi. Teyemmüm eden kimse suyu bulunca, mestli kimsenin, mesh süresi dolunca, özürlü kimse için de namaz vakti çıkınca abdesti bozulmuş olur.

Mezheplere göre abdestin bozulup bozulmadığıyla ilgili görüş ayrılığı bulunan konularda ihtiyatlı davranmak uygun olur. Özellikle imam olan kimselerin abdestinin diğer mezheplere göre de bozulmamış olmasına özen göstermeleri yerinde bir davranıştır.

Özürlünün Abdesti

İlmihal dilinde özürlü, devamlı burun kanaması, idrarı tutamama, devamlı kusma, devamlı kanayan yarası olma, gibi abdesti bozan ve kısmen süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıkları bulunanlara denilir. Bunların mübtela oldukları rahatsızlıklara da özür (mazeret) adı verilir. Akıntısı bulunan kadınlar ile tıbbî cihazlara bağlı olarak tedavi gören hastalar da bu gruba dâhildir.

Bu durumlardan biriyle karşı karşıya kalan kimseler, mazeretleri en az bir vakit boyunca devam edip ondan sonra da her vakit içinde en az bir kere tekrarladığı zaman özür sahibi sayılırlar. Özür sahibi olanlar her vakit için abdest alır, iki vakit arasında mazereti dışında bir sebeple abdesti bozulmadığı sürece, her türlü ibadeti yapabilirler. Vaktin çıkmasıyla abdestlerini yenilemeleri gerekir.

Mesh:Sözlükte mesh, bir şey üzerinde eli gezdirmek, o şeyi elle silmek demektir. Fıkıhta ise, abdestte elin ıslaklığıyla bir uzuv, mest veya sargı üzerinde; teyemmümde ise toprakla yüz ve kollar üzerinde yapılan sembolik temizlik çeşidini ifade eder.

Kaynak:Din Hizmetleri Alan Bilgisi ve AÖF sınavlarına hazırlanmak amaçı ile AÖF İslam İbadet Esasları Dersinin 2 .Ünite özeti www.dhbtdersleri.com sitesi adına Cüneyt Sönmez tarafından yazılmıştır.

Temizlik – İslam İbadet Esasları 2.Ünite

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir