Âhiret İnancı – İslam İnanç Esasları 7.Ünite

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Giriş

Kur’an-ı Kerîm’de inanç esasları Allah’a ve âhirete îmân olmak üzere bazen iki şıkta toplanır. Çünkü peygamberler göndermek de Allah’a ait bir fiil olarak değerlendirilir.

Sözlükte son anlamına gelen “âhir” kelimesinin “yurt, ikamet edilen yer” gibi anlamlara gelen “dâr” sözcüğüne sıfat olmasından dolayı “ahiret” şekline dönüşmüştür. Buna göre âhiret “son yurt” veya “son ikamet yeri” demektir.

Terim olarak ise âhiret “Evrenin kozmolojik düzeninin yıkılması anlamına gelen kıyâmetin kopmasının ardından Allah tarafından ölenlerin tekrar diriltmesiyle başlayacak olan ebedî âlem” diye tanımlanır.

Âhiret âlemi inancı, ölüm ve kabir âlemi, kıyâmet alametleri, kıyâmetin kopması, evrenin yeniden yaratılması, ölülerin diriltilmesi (ba’s ba’de’lmevt) ve toplanma yerine sevk edilmesi (haşir), insanların hesaba çekilmesi (ba‘s), yapılan eylemlerin ölçülmesi ve değrlendirilmesi (vezin) , sırattan geçilmesi, cennet ve cehenneme giriş safhalarından oluşur.

ÂHİRET ÂLEMİ

Âhiret âlemi hakkında Kur’an’da kullanılan farklı isimler, bu âlemin iç yüzünü ifade edici mahiyettedir. Bunlardan anlaşıldığına göre âhiret gerçekleşmesi hak olan, insanların kabirlerinden çıkarıldıktan sonra diriltilip bir araya toplanacağı ve inançlarıyla davranışlarından hesaba çekilip karşılıklarının verileceği, iyi davrananlarla kötü davranışta bulunanların ayırt edileceği, dünyayı boşa ve yanlış işlerle geçirip gerekli hazırlığı yapmamaktan dolayı pişmanlık duyacağı ebedî bir âlemdir.

Kur’an’da kıyametin kendilerine gelmeyeceğini ileri süren inkârcılara verilen cevapta “Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki kıyamet kesinlikle size gelecektir” (Sebe’ 34/3) denilerek Allah’ın gaybı bildiğine ve evrenle ilgili her şeyin bütün olayları açıklayan bir gizli kaynakta, yani Levh-i Mahfuz’da bulunduğuna dikkat çekilir. Dolayısıyla evrenin geleceğine ilişkin bilgilerden yoksun bulunan inkârcıların âhiret âleminin gerçekleşmeyeceğini iddia etmesi, uzak bir noktadan gaybı taşlamak ve bir kanıta dayanmadan tartışma yapmaktan öteye geçmez (Sebe’ 34/52- 53).

“Âhiret âlemi konusunda inkârcıların hiçbir bilgisi yoktur, onlar sadece zanda bulunur. Onlara apaçık deliller içeren âyetlerimiz okunduğu zaman ‘doğru söylüyorsanız (ölmüş) atalarımızı getirin (diriltin)’ demekten başka bir delilleri yoktur” (el-Câsiye 45/24-25,32; ed-Duhân 44/34);

“Ölümden sonra diriliş bize ve daha önce atalarımıza vad olundu, bu ilk insanların uydurduğu masallardan başka bir şey değildir” (en-Neml 27/65;el- Ahkâf 46/17);

“Geçersiz (ve iddialarını kanıtlama gücü bulunmayan kötü) delil âhirete inanmayanlarındır (tezini kanıtlayan ve karşı tezi iptal eden) en üstün delil Allah’ındır” (en-Nahl 16/60).

Âhiret Âleminin İmkân ve Gerekliliği

Bir şeyi bir kere yapabilen ikinci kez de yapabilir (el-‘Ankebût 29/19-20; Kâf 50/15). Kur’an’da verilen bilgilere göre Allah evreni, kudretiyle ilk defa yaratmış ve genişletmektedir, kıyamet kopacağı zaman ise evreni dürerek onu ilk yaratmaya başladığı hale getirecek ve tekrar yaratacaktır (ez-Zâriyât 51/47; El-Enbiyâ 21/104).

Varoluşun ve Hayatın Anlamı

Dünya hayatı az bir mutluluğa karşılık sıkıntı, zorluk, acı ve üzüntülerle dolu kısacık bir hayattır. Yoklukla son bulacak geçici bir dünya hayatı ve varlığının, insan aklını tatmin edip rahatlatan bir anlamı yoktur. Buna karşılık mutlulukla dopdolu bir ebedî hayat için yaratılmış olmak ise daha anlamlı ve akla daha yatkındır (et-Tevbe 9/38; Yûsuf 12/109; er-Ra’d 13/26; İbrahim 14/3;eş-Şûrâ 42/36).

“Yaratıcı’yı tanıyıp O’na teşekkür etmek ve sonuçta O’nunla karşılaşmak” diye özetlenebilir (Yûnus 10/7-8; el- ‘Ankebût 29/23; er-Rûm 30/16;es-Secde 32/10; Fussılet 41/54). İnsanların, dünyada akıl yürüterek ve vahiyler verdiği peygamberleri aracılığıyla varlığı hakkında bilgi sahibi olduğu Allah ile karşılaşması, evrenin yaratlışının en başta gelen anlamı ve amacı olarak düşünülebilir.

İnanç ve Davranışlara Karşılıklarının Verilmesi

Akıl, müslümanla kâfirin, müttakî ile günahkârın, yeryüzünde yanlışı düzeltenle bozguncunun, âdil ve zâlimin ayırt edildiği ve yaptıkları işlere karşılıklarının verildiği bir âlemin var olmasını gerekli görür.

Şayet ölümle her şey sona erecekse ve insanların yapıp ettiklerine karşılıklarının verileceği bir âhiret âlemi yoksa bütün inanç ve davranışlar değer hükmü bakımından eşit hale gelir.

Bu ise insanların doğruluğu üzerinde ittifak ettiği adalet ilkesiyle bağdaşmaz ve kabul edilebilir bir tablo oluşturmaz. Her insan yaptığı zerre kadar iyi ve kötü davranışlarının karşılığını görmelidir. Şu halde insanlar âhiret âleminin gerekli olduğunu bu açıdan da düşünerek bulabilirler.

Hakikatin Ortaya Çıkıp Herkesçe Tasdik Edilmesi

Bilgi çağı olan günümüzde de bu süreç aynen devam etmektedir. İhtilaf edilen inanç ve davranışlar konusunda hak ile bâtılın ortaya çıkacağı; hakperestlerin doğru, putperestlerin ise yanlış yolda olduklarını kesinlikle bilecekleri ve bütün gerçeklerin herkesçe zorunlu olarak bilinip tasdik edileceği bir âlem bulunmalıdır (en-Nahl 16/38-39; el- Hac 22/69; ez-Zümer 39/46; el-Mü’min 40/70-75; el-Câsiye 45/17).

Evrensel Ahlâk İlkelerinin Hayata Geçirilmesi

Hukuk ve siyaset bilimlerinin ileri düzeyde bilgi üretmelerine rağmen günümüz dünyasında suç işleme oranlarının yüksek seviyelerde seyretmesi ve hapishanelerin suçlularla dolu olması buna işaret etmektedir. Bütün yapıp ettiklerinin hesabını âhiret âleminde yaratıcısının huzurunda vereceğini düşünen ve buna içtenlikle inanan insanlar kendilerini buna hazırlamak amacıyla güçleri oranında erdemli davranışlar yapmak gerektiğini anlamakla kalmaz, eyleme geçerek bizzat bunları gerçekleştirmeye yönelir ve büyük oranda da bunda başarılı olur (el Bakara 2/3- 5; Âl-i İmrân 3/114, 180; en-Nisâ 4/38-39; Fussılet 41/6-7).

Âhiret yerine ölümden sonra diriliş anlamına gelen “el-Ba’sü’l-âhir”e veya son gün demek olan “elyevmu’l- âhir”e yahut cennet ve cehennemin hak olduğuna şâhitlik etmek nlamına gelen tabirler kullanılır (Buhârî, “Îmân” 37; Müslim, “Îmân” 1, 5, 45).

Dünya acılarının âhiretin tatlıları sayıldığı belirtilen diğer hadislerde, insanın dünyada çektiği zorlukların âhirette mutluluüa dönüşeceği (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 342), âhireti kazanmak isteyen kimsenin dünya lüksünden kaçınması gerektiği, bu kimselerin kalplerinin zenginleşeceği ve dolayısıyla başkalarına muhtaç olmayacakları belirtilmiştir (Buhârî, “Libâs” 25; Tirmizî, Kıyâmet 24, 30).

ÂHİRET ÂLEMİNİN SAFHALARI

Bunlar şöylece sıralanır: Ölüm ve kabir âlemi, kıyamet alâmetleri, kıyametin kopması, evrenin yeniden inşâ edilmesi ve ölülerin kabirlerinden çıkarılıp diriltimeleri, ardından mevkıf veya arasât adı verilen bir yere sevkedilip bir araya toplanmaları, dünyada benimsedikleri inançlarla yapıp ettiklerinden hesaba çekilip amellerinin ölçülmesi, sırattan geçirilmeleri ve cennet veya cehenneme gönderilmeleri.

Ölüm ve Kabir Hayatı

Allah’ın izni olmadıkça hiçbir insan ölmez, çünkü herkesin ölüm anı Allah tarafından belirlenip yazılmıştır (el-Mülk 67/2; el-Cum’a 62/8; el-Enbiyâ 21/35; Âl-i İmrân 3/145). Ancak bunu yanlış yorumlamamalı ve ölümün kendisine gelmesini beklememelidir.

Kur’an’da ve hadislerde verilen bilgiler göre ölüm gözlemlendiği gibi sadece biyolojik canlılığın sona erdiği fiziksel ve tıbbî bir olay değildir. Aksine metafiziksel boyutu da bulunan ve insanın dünyadan “berzah” denilen yeni bir âleme (el-Mu’minûn 23/100), bir başka deyişle farklı bir varlık bilincine geçtiği ve duyularla algılanamayan bir hadisedir. Nitekim Kur’an’da buna açıkça temas edilerek şöyle denilir: “Ölüm onlardan (müşrikler) birine gelince şöyle der: ‘Rabbim beni dünyaya geri gönder ki terk ettiğim iyi işler yapayım’, Hayır, onun söylediği faydasız bir sözdür, diriltilecekleri güne kadar önlerinde berzah vardır” (el-Mu’minûn 23/99-100).

“Allah insanı çamur halindeki topraktan yaratmaya başladı, sonra soyunu değersiz bir sıvıdan üretti, sonra onu düzeltip tamamladı ve ona ‘Ruhu’ndan üfledi” (es-Secde 32/7-9; el-Mu’minûn 23/13-14). Bu âyetlerde insanın, özü topraktan (kimyasal elementlerden) ibaret bulunan beden ve aslı meleğe ait bir öz olan ruh unsurlarından teşekkül ettiği, bedensel yaratılışı tamamlandıktan sonra rûhî yaratılışının gerçekleştirildiği açıkça belirtilmiştir.

Ruh metafizik ve dinî bir kavram olduğundan bilimsel bilginin konusu değildir. Dolayısıyla bilimsel bilgiye dayanılarak doğrulanamayacağı gibi yanlışlanması imkânı da yoktur. Ölüm vakti gelen insanları ölüm melekleri öldürür.

Kabir “ölünün gömüldüğü eşilmiş toprak parçası” anlamına gelir. Kabirlerden oluşan mekâna kabristan adı verilir. Türkçe’de kabir ve kabristan yerine mezar (ziyaret edilen yer) ve mezarlık tabiri de kullanılır. Kur’an’da belirtildiğine göre Allah insanları melekleri vasıtasyla öldürür, sonra diriler aracılığıyla onları kabre koydurur. Hz. Âdem’in oğullarından Kâbil’in, öldürdüğü kardeşi Habil’i kabre koyması için bir karga göndererek toprağı eşmesini sağlamak suretiyle ona yol göstermiş, böylece ölen insanların kabre konulması gerektiğini de onlara öğretmiştir (‘Abese 80/21; el-Mâide 5/31). Bu bilgiler ölüleri kabre koymanın dinî bir dayanağı bulunduğunu ve bunun bir yükümlülük olduğunu gösterir.

Kabir de geçen berzah hayatı uykuya benzetilmiş ve ruhî bir algılama tarzında gerçekleştiğine de işaret edilmiştir (Yâsîn 36/52; en-Nâzi’ât 79/46). Hz. Peygamber de bir hadiste kabri âhiret duraklarının ilki olarak nitelemiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 63-64).

İnsanların Sorguya Çekilmesi

Sahih hadislerde belitildiğine göre kabre konulan insan Münker ve Nekîr adlı melekler tarafından dine, Allah’a ve Hz.Peygamber’e dair inançları hakkında sorguya çekilir. Allah’ın müminleri dünya ve âhirette kararlı bir sözle sâbit kılacağını ifade eden âyetin (İbrâhîm 14/27) kabirde sorguya çekilmeye ilişkin olduğu da ayrıca hadislerde bildirilmiştir (Buhârî, “Cenâiz 67,86; Müslim, “Cennet” 70-74).

Sâlih Müminlerin Nimet İçinde Bulunması

Allah yolunda öldürülenlere ölü denilmez, aksine onlar diridirler, fakat dünya insanları bunu anlamazlar, onlar Rableri nezdine rızıklandırılmakta olup mutludurlar. Ayrıca şehit olmayıp dünyada kalanlara, âhirette korku ve üzüntüyle karşılaşmayacakları müjdesini vermek isterler (el-Bakara 2/154; Âl-i İmrân 3/169).

Hadislerde de sorguya çekilmenin ardından iyi miminlerin kabirlerinin aydınlık ve geniş bir cennet bahçesi haline getirileceği ve cennetteki konumlarının da kendilerine sabah ve akşam gösterileceği bildirilmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,3-4; Müslim, “Cennet”, 65-66; Tirmizî,“Cenâiz, 71).

Kâfirler ve Âsî Müminlerin Azap İçinde Bulunması

Âyetlerde belirtildiğine göre Hz.Mûsâ’ya inanmayan Firavun ve taraftarları suda boğulmalarının ardından hemen ateşe atıldılar, halen sabah ve akşam ateşe arz edilip kıyâmet günü ise en şiddetli azaba atılacaklardır (Nûh 71/25; el-Mu’min 40/60). Ayrıca kâfirler ve münafıklar cehennemdeki büyük azaptan önce yakın bir azabı tadacaklardır (es-Secde 32/21; et-Tûr 52/47).

Kıyamet Alâmetleri

Kur’an’da birden fazla kavramla ifade edilen kıyamet hakkında en çok kullanılan isim “kıyametin kopma zamanı” anlamındaki “Sâat” tabiridir. Sarsıcı anlamına gelen “Râcife”, korkunç gürültü demek olan “Karia”, “Sahha” ve ayrıca “Tâmme” gibi değişik adlarla da anılır.

Kur’anda ve hadislerde kıyâmetin kopmasından önce alâmetlerinin gerçekleşeceği açıklanmış (Muhammed 47/18; Buhârî, “Îmân” 37), ancak bunların nelerden ibaret olduğuna dair ayrıntılı bilgiler verilmemiş, sadece kıyâmetin kopmaya başlamasından önce gökten aşağıya doğru inip insanları bürüyecek olan azap verici bir dumandan ve bunu gidermesi için Allah’a dua edileceğinden bahsedilmiştir (ed-Duhân 44/10-12). Ayrıca “ye’cücme’cûc”ün (geçiş yerinin) açılacağından söz edilmiş, ancak bunun ne anlama geldiği hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir (el-Enbiyâ 21/96).

Ehl-i Sünnet ve Şia’ya bağlı bilginlerin çoğunluğu  rivayetlere dayanmak suretiyle bir kıyamet alâmeti olarak saptırıcı bir Deccal’ın yanı sıra onun karşısında mücadele eden kurtarıcı bir Mehdî’nin çıkacağı ve onu destekleyici mahiyette Hz. İsa’nın gökten ineceği inancını benimsemiştir. Ancak bu rivayetlerin içerdiği bilgilere, İslâm dinînin ana kaynağını teşkil eden Kur’an’da hiçbir şekilde temas edilmemiştir. Selefiyye dışındaki Sünnîler’in de kabul ettiği bilgi anlayışına göre bunlara inanmak zorunlu, yani dînî terminoloji ile söylemek gerekirse farz değildir.

Deccal inancına ilişkin rivayetler ise çelişkiler içerdiğinden, bazı bilginler sahih rivayetleri “Deccal’ın kötülüğü temsil eden insanlar olabileceği” şeklinde yorumlamak gerektiğine hükmetmiştir. Mehdî inancının dayanağını teşkil eden rivayetler de Buhârî (ö. 256/870) ve Müslim (ö.261/875) gibi titiz davranan hadis bilginlerinin eserlerinde yer almamıştır. Kur’an’da yer alan bilgilere göre kıyametin ansızın kopacak olması gerçeği, Deccal ile Mehdî’nin ortaya çıkışı ve İsa’nın gökten inmesi gibi isnad ve metin kritiği açısından kesin olmayan rivayetlerin tasvir ettiği bu tür harikulade olayları tereddütlü kılmaktadır.

Kıyametin Kopması

Sûr “ses çıkaran ve eğri boynuza benzeyen boru, borazan” anlamına gelir. Sûr ile eşanlamlı olan “nâkur” tabiri de “ses çıkarmak” manasında kullanılarak kıyametin korkunç bir gürültüyle kopacağı açıklanır. İlgili âyet ve hadislerde bildirildiğine göre görevli bulunan İsrâfîl adlı melek (Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn” 200; İbn Mâce, “İkâme” 180) tarafından Sûr’a ilk defa üflenince, Allah’ın dilediği kimseler müstesna, göklerde ve yerkürede bulunan bütün canlılar ölecektir (ez-Zümer 39/68). Yeryüzü sarsılacak, dağlar sökülüp paramparça haline gelecek ve bunlar atılmış renkli yünler veya kum yığını gibi olacaktır. Uzay dürülecek ve erimiş maden gibi olacak, ay tutulup güneşle bir araya gelecek, güneş de dürülüp yıldızlar düşecek ve dağılıp yok edilecektir (ez Zilzâl 99/1; el-Enbiyâ 21/104; el-Kıyâme 76/6-10; el-Murselât 77/7-13; et-Tekvîr 81/13; el-Kâri’a 101/1-5).

Ölülerin Diriltilmesi

Kur’an’da yapılan diriliş tasvirlerine göre o günde insanlar arasındaki soy yakınlığı fayda vermeyecek, herkes kendi derdine düşecek; kimse birbirine bir şey sormayacak, insanlar kardeşlerinden, anne-baba, eş ve çocuklarından kaçacak, bazı yüzler ak, bazı yüzler kara olacaktır (Abese 80/33-42; el- Mu’minûn 23/101; Âl-i İmrân 3/106). Âyet ve hadislerde ölümden sonra diriliş inancını hayretle karşılayıp inkâr eden ve bu konuda bilgilenmek isteyen herkese çeşitli deliller sunulmuştur.

İnsanı İlk Yaratan Ölümünden Sonra Tekrar Diriltebilir

Toprağın insan cesedinden eksilttiği unsurları ve geride bıraktıklarının yanı sıra yaratılanlara dair her türlü bilgi Levh-i Mahfuz’da mevcuttur. Asıl hayretle karşılanması gereken, Allah’ın ölüleri dirilteceğine inanmamaktır. Zira akıl bir eylemi bir kez yapabilenin onu ikinci kez daha kolaylıkla yapabileceğine hükmeder (er-Ra’d 13/5; el-İsrâ 17/49; er-Rûm 30/27; Lukmân 31/27; Yâsîn 36/78-79; Kâf 50/2-5,15; el- Vâkıa 56/61-62; el-Kıyâme 75/2-3).

Evreni Yaratan İnsanı Tekrar Yaratabilir

Evreni yaratmak insanları yaratmaktan daha büyük bir iştir ve zordur. Gözlemlerimiz evrenin var olduğunu bize kanıtlamaktadır. Bu sebeple bunu yaratan Allah’ın insanları daha kolayca yaratacağı varsayılır (el-İsrâ 17/98- 99; el-Mu’min 40/57; el-Ahkâf 46/33; en-Nâzi‘ât 79/27).

Ölü Toprakta Canlılar Yaratan Toprataki Ölüleri Diriltebilir

Ölü toprakta hayatı yaratmakla topraktaki ölü insanların diriltilmesi birbirinin benzeri olaylardır. İnsan aklı iki benzer olaydan birini yapabilenin diğerini de yapabileceğine hükmeder (el-A’râf 7/56; el-Hac 22/5-7; er-Rûm 30/19; Fâtır 35/9; Fussılet 41/39; Kâf 50/9-11).

Tarihte Ölülerin Diriltildiğine İlişkin Örnekler Vardır

Hz. Mûsâ zamanında İsrailoğulları bu örneğe şahid olmuş, Hz.İbrahîm bizzat öldürüp parçalara ayırdığı bir kuşun dirilişini gözlemlemiş ve adı belirtilmeyen bir insan öldürüldükten yüz yıl sonra diriltilmiş ve ölmüş eşeğinin diriltilişi de kendinse izlettirilmiştir (el-Bakara 2/55-56, 72, 243, 259-260).

Zira ölüp toprağa karıştıktan sonra diriltileceklerini kabul etmeyen ve “çürümüş kemikleri kim diriltecek” diyen inkârcılara “ilk defa yaratan diriltecek” şeklinde karşılık verilmiş (Kâf 50/4; Yâsîn 36/78-79), böylece kemiklerin cisim olarak diriltilmesi açıkça belirtilmiştir. Ayrıca kıyameti anlatan âyetlerde ruhların bedenlerle birleştirileceği de vurgulanmış (et-Tekvîr 81/7), cennet ve cehennem tasvirlerinde de âhiret hayatının cismânî olacağı anlatılmıştır.

Haşir

Arapça “haşr” kelimesi sözlükte bir topluluğu zor kullanarak bulunduğu yerden çıkarıp bir mekânda toplamak anlamına gelir. İslâm inancında haşir ise âhirette diriltilen insanların hesaba çekilmek üzere “arasât” veya “mevkıf” yahut “mahşer” denilen maydanda toplanmalarını ifade eder. Haşir dirilişten sonraki merhaleyi teşkil eder.

Hesaba Çekilme

Arapça bir kelime olan “hisâb”ın dilimize uyarlanmış şekli hesaptır. Sorumluluk yüklenenlerin dünyadaki inanç ve davranışlarından ötürü âhirette hesaba çekilmelerine inanmak da âhiret inancı içindeki konulardan birini oluşturur. Kur’an’da âhirete verilen isimlerden biri hesap günü anlamına gelen “yevmu’l-hisâb”, bir diğeri de ayırma günü manasındaki “yevmu’lfasl” dır. Bunlar âhirette mükelleflerin hesaba çekileceğini vurgular.

Cenneti hak edenlere (ashâbu’l-yemîn veya ashâbu’l-meymene) kitapları sağ taraftan, cehennemi hak edenlere (ashâbu’ş-şimâl veya ashâbu’lmeş’eme) ise sol taraftan verilecek, kitabı sağdan verilenler kolay şekilde hesap verecek ve sevinçli olarak ailesine dönecek, kitabı sol taraftan veya arka tarafından verilenler “keşke kitabım bana verilmeseydi”, “bu kitaba ne oluyor ki küçük-büyük her şeyi sayıp dökmüş diyecektir (el-En’âm 6/61; elİsrâ 17/13-14; el-Kehf 18/49; el-Enbiyâ 21/94; ez-Zuhruf 43/8; el-Hâkka 69/19-37; el-İnşikâk 84/7-12). Hesaba çekilme esnasında deri, göz, kulak, el ve ayak gibi organlarının, insanların dünyada yapıp ettiklerine şahitlik edeceği de Kur’an’da verilen bilgiler arasında yer alır (Yâsîn 36/59-65; Fussılet 41/19-21).

İnanç ve davanışların değerlendirilmesi ise kurulacak adalet terazileriyle gerçekleştirilecektir. Buna dînî terminolojide “vezin” adı verilir.

Sırat’tan Geçme

Kur’an’da çok açık ifadelerle yer almamakla birlikte “İçinizden cehennemeuğramayacak kimse yoktur” (Meryem 19/71-72) anlamındaki âyetin yorumuna ve çok sayıda hadis rivayetine dayanılarak âhirette cehennem üzerinde kurulmuş “sırat” adı verilen bir köprüden geçileceğine inanılır. Âyette geçen “vürûd” tabiri cehenneme girmeyi değil yakınından geçme anlamı da taşıyabilir.

Cennet veya Cehennem’e Girme
İlâhî buyruklara uyan müslümanların âhiret âleminde mutluluk ve huzur yurdu olan cennete; kâfirlerin ve ilâhî buyruklara uymayanların ise azap yurdu olan cehenneme gireceklerine iman etmek İslâm dinindeki âhiret inancının son merhalesini oluşturur.

Cennet sözlük anlamı itibariyle sık bir şekilde bitki ve ağaçlarla dolu olan bahçe demektir.

Kur’an’da “Adn”, “Firdevs”, “Na‘îm” ve “Me’vâ” gibi değişik bölümleri bulunduğu bildirilen cennetle ilgili tasvirlerden anlaşıldığına göre orada maddî mekân ve tesislerden ibaret olan üst üste kurulmuş konaklar ve güzel meskenler, paha biçilemez kıymette ev eşyaları ve hizmetçiler, pınarlar, nehirler, süt ve bal ırmakları, içkiler, tertemiz eşler, hoş kokular, ürünleri kolayca toplanabilen çeşitli meyve ağaçları, nefis yiyecekler, değerli elbiseler, altın takılar ve süsler, insan gönlünün ve gözlerinin arzu ettiği her şey, kısaca her türlü lüks ve konfor, kesintiye uğramayan huzur ve barış, Allah’ı görme ve onunla konuşma bahtiyarlığı, bir de ölümsüzlük vardır.

Kur’an ve sahih hadislerde cennet, kısaca hiçbir insanın tasavvur edemeyeceği, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir kimsenin hayal edemediği nimetlerin bulunduğu mutluluk yeridir (es-Secde 32/17; Buhârî, “Tevhîd” 35; Müslim, “Cennet” 3-5).

Cehennem ise sözlük anlamı itibariyle “derin kuyu” demektir. İslâm kaynaklarında “kâfirlerin ve günahkâr müslümanların içinde azap görecekleri ve yaptıkları kötü eylemlerin karşılğında cezalandırılacakları yurt” anlamına gelir.Yapılan tasvirlere göre hepsi de yakıcı ateş anlamıyla irtibatlı olan cehennem, “cahîm”, “hâviye”, “hutâme”, “lezâ”, “saîr” ve “sakar” adlı daha şiddetli bölümleri ve aşağı tabakaları vardır.Cahîm  alevi ve ısı derecesi yüksek olan en derin ateş tabakasıdır.

İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre cehennem de cennet gibi yaratılmış olup şu an mevcuttur ve cennete nispetle evrenin en alt kısmındadır. Cehennem azabıyla ilgili olarak da İslâm bilginleri iki farklı görüştedir. Bilginlerin çoğunluğuna göre cehennemdeki biyolojik ve psikolojik azap türleri ebedî olup sonsuza dek sürecektir.

İçlerinde ashaptan bazılarının da bulunduğu bir grup bilgine göre ise Allah’ın dilediği kadar sürdükten sonra azap sona erecek, Allah’ı görmekten ve onunla konuşmaktan mahrum olmaktan ibaret bulunan psikolojik azap ebediyen sürecek ve hiçbir zaman sona ermeyecektir.

 Kaynak:DHBT ve AÖF sınavlarına hazırlanmak amaçı ile AÖF İnanç Esasları Dersinin 7 .Ünite özeti www.dhbtdersleri.com sitesi adına Cüneyt Sönmez tarafından yazılmıştır.

Âhiret İnancı – İslam İnanç Esasları 7.Ünite

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir