İslam Dini ve İnancı – İslam İnanç Esasları 2.Ünite

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Giriş

Allah tarafından insanlara gönderilen ilâhi vahiyde, insanların inanması gerekli konular ilk peygamberden son peygamber Hz. Muhammed’e kadar aynı kalmıştır. Hz. Âdem ilk peygamber olarak insanlara neyi tebliğ etmiş ve ona uymalarını istemişse diğer peygamberler ve Hz. Muhammed de insanlardan aynı inanç esaslarına teslim olmayı istemişlerdir.

İslâm, bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin adıdır. İslâm din adına mükemmel olanı temsil eder.

İslâm’ın tarihi VII. asırdan, Hz. Peygamber’le birlikte başlatılmasına rağmen bu yönüyle bakıldığında bu din Hz. Âdem’le başlamış sayılır.

İSLÂM DİNİ

Arapça aslı silm veya selm olan İslâm, sözlükte: “ kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, barış yapmak” anlamlarına gelmektedir. Kelimenin çeşitli İslâm bilginleri tarafından yapılan kök araştırmasında; “ iradeli bir barış ortamına giriş ve boyun eğiş” anlamı etrafında durulduğu görülür.

İslâm kelimesi Kurân’da çeşitli anlamlarda geçer. Bunların bir kısmı, “Allah’a yönelme ve O’na teslim olma” manasındadır.

Kur’ân’da olduğu gibi hadislerde de İslâm kelimesi geçmekte ve “Allah’ın insanlığa gönderdiği son din” anlamı ön plana çıkarılmaktadır.

İslâm âlimleri İslâm kelimesine “Allah’a tam teslimiyet, hükümlerine boyun eğmek ve emirlerine uymak” anlamları verdikleri gibi “kişinin kendini her haliyle Allah’a teslim etmesi ve O’na ortak koşmamakla birlikte sadece O’na kulluk etmesi” şeklinde mana vermişlerdir. Yine İslâm “Allah’ın Hz. Peygamber vasıtasıyla gönderdiği bütün hükümleri içtenlikle benimseyip onlara uymak” şeklinde de tarif edilmiştir.

İslâm şöyle tarif edilmektedir: “Hz. Muhammed’in temel öğreti ve esaslarını vahiy yoluyla Allah’tan aldığı ve ilk uygulamalarını bizzat kendisinin gösterdiği, zamanla Müslüman toplumlar tarafından insanlığın diğer birikimlerinden faydalanarak evrilen din ve dünya görüşünün, insan, toplum ve devlet gibi insani konularda kendine has ilkeleri ve görüşleri olan tarihi tecrübenin, medeniyet ve uygarlığın genel adıdır.”

İslamın genel yapısı itibariyle vahye dayanan  inanç, amel ve ahlâk ilkelerinden oluşur. Her biri yeni bir anlayışı veya ondan önce Allah’ın insanlara gönderip devamını istediği bir ilkeyi kapsar.

Bu hükümlerin hepsinde temel esas, samimiyet ve O’ndan gelene boyun eğmek şeklinde ortaya çıktığı için kelimenin kök anlamı çoğu zaman ön plana çıkar.

İSLÂM DİNİNİN YAPISI

1. İslâm dininin inançla (itikat) ilgili hükümleri,
2. İslâm dininin davranışlarla (muâmelât) ilgili hükümleri,
3. İslâm dininin ahlâkla ilgili hükümleri, olmak üzere üç başlık altında incelenir.

İslâm Dininin İnançla İlgili Hükümleri

İnanç konuları temel olarak peygamberlere indirilen vahiyle belirlenir. Vahyin içeriği de Allah’ın var ve bir olduğuna, meleklere, kitaplara, peygamberlere, âhiret gününe ve kaza ve kaderin iyi ve kötü yönleriyle Allah’tan olduğuna inanmaktan ibarettir. Bunlar üçe indirilmek suretiyle Allah, peygamber ve âhiret inancı olarak özetlendiği gibi bazen de bire indirgenmek suretiyle Allah’a iman olarak özetlenir. İslâm tevhit dinidir.

İnançla ilgili hükümlere aslî, yapıp etmelerle yani ibadet ve muamelâtla ilgili olanlarına fer’î esaslar denir.

İtikat “Bir şeye gönül bağlamak, düğüm atmışçasına kesinlikle inanmak ve bütünüyle benimsemek” anlamlarına gelir. İman etmekle eş anlamlıdır. İtikat esasları ise “İslâm dininde kesinlikle inanılan ve inanılan hususlarda şüpheye yer vermeden doğru kabul edilen değerler” anlamına gelir. Yine bu kelimelerle ilgili diğer bir terim de “akîde”, çoğulu “akâid”tir. Akîde “Gönülden bağlanılan şey” ve ” kesinlikle inanılan değer” demektir. Terim olarak anlamı ise “Sahibi nezdinde hiçbir şüphe kabul etmeyen kesin hüküm, inanılması gerekli olan temel ilke, iman esasıdır.”

Allah Teâlâ’nın kulları hakkında belirlediği hükümler İslâm dininde üç ana başlık altında incelenir. Bunlar; itikâdî, amelî ve ahlâkî hükümlerdir.

İnanç Esaslarının Devamlılığı

İnanç esaslarında zaman içinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Bu husus çeşitli ayetlerde vurgulanmıştır. Bunlardan biri “Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı” (eş-Şûrâ 42/13) âyetidir.

İnanç Esaslarının Tespiti

İtikada konu olan şeyler iman esaslarıdır. Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve âhiret gününe inanmak bu esaslardandır. Kur’ânı Kerîm’de, inanç esasına konu olan değerler tek tek sayılmıştır. Bu âyetlerden bazıları şunlardır: “Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz değildir. Asıl iyi olan, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanan kimsenin yaptığıdır” (el-Bakara 2/177). “Ey İnananlar! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz gerçek bir sapıklığa düşmüştür” (en-Nisâ 4/136). 

Dinî hükümlerin hepsi bir bakıma inanç esasıdır. Gıybetin, koğuculuğun, yalancılığın kötü olduğunu inanmak Kur’an’da yer almaları sebebiyle inanç esaslarıyla bağlantılı, ama bunlardan sakınmak ahlâkî birer görevdir. Ahlâkî bir hüküm olmalarına rağmen bunları inkâr eden İslâm’la alakasına zarar verirken buna uymayan kişi sadece ahlâksızlıkla itham edilebilir. Bu çerçevede Kur’ân ve mütevâtir sünnette yer alan bütün hususlar bir yönüyle inanç esası olmakta ve inanılması gerekli hale gelmektedir.

İnanç Esaslarına Bağlılık

Kur’ân ve mütevâtir hadislerde zikredilen inanç esaslarını benimsemenin ve onları bir değer olarak algılamanın keyfiyeti gönül bağlılığıdır, içtenliktir ve kendi değer sisteminin bir parçası olduğunu kabullenerek bu hususta hiçbir ikiyüzlülüğe imkân vermemektir.

İnanç Esaslarının Özellikleri

İnanç esaslarının kendilerine has birtakım özellikleri vardır. Bunlar gerek Kur’ân-ı Kerîm gerekse hadislerin kapsamlarından çıkarılmıştır.

1. İnanç esaslarında zorlama yoktur. Hür olarak tercihte bulunabilen insan, sadece bu tercihinden dolayı mutluluk duyabilir veya hata yaptığını kabullenebilir. Dinlerde var olan âhiret inancı da bu safhadan sonra anlamlılık kazanmaktadır.

İslâm’ın özü samimiyet, içtenlik ve Allah rızasına dayanır. Onun için inancın dünyevî fayda beklentisinden uzak olması gerekir. Bu husus İslâm’ın temel bir ilkesidir. İman karşılığında dünyevî fayda temin etme niyetinde olanlar âyetlerde kınanmıştır.

Tarihte “E‘ârib” denen bir kavim bu şekilde iman etmiş ve onlar hakkında şu âyet nazil olmuştur: “İnsanlardan kimi Allah’a yalnız bir yönden kulluk ederler, öyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, âhiretini de kaybetmiştir. İşte bu apaçık bir ziyanın ta kendisidir” (el-Hac 22/11).

2. İnanç esasları kesin bilgi verir ve yakîn ifade ederler. Kur’ân ve mütevâtir sünnette yer almış olması hasebiyle verdikleri bilgiden şüphe edilmez. Şek ve şüphe burada inkâr ve küfür sayılır. İnanan kişi imanının bu nitelikte olmasına dikkat eder. İslâm inanç sistemi kalp ve vicdana hitap etmenin yanında kesin delillere ve açık akıl yürütmelere yer verir. Kur’an buna: ” De ki: Doğru iseniz delillerinizi getirin” (el-Bakara 2/111) şeklinde işaret etmektedir.

3. İnanç esasları açık ve sadedir. Ne istediği apaçık, ayan beyan ve nettir.İslâm mezhepleri arasında görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte bunların hiçbiri kesin inanç esasları üzerinde değil, zannî inanç esası hükümleri çerçevesindedir. Hiçbir itikâdî fırka meselâ âhiretin varlığı konusunda ihtilaf etmez, belki âhiret hayatının nasıl olacağı hususunda çeşitli görüşler beyan eder.

Bazı itikâdî hükümler etrafında İslâm tarihi boyunca ihtilaflar yaşanmıştır. Bu sebeple onların kesin ve açık olma özellikleri ortadan kalkmıştır. Bu çeşit inanç esaslarına zannî inanç esasları denir ve ilgili itikadi mezhebin dünya görüşü olarak nitelendirilebilir. Meselâ Mâtüridî mezhebinin anlayışına göre peygamberlik için erkek olma şart, Eş’arîlere göre şart değildir.

4. İtikat esasları bir bütündür, bölünme ve parçalanma (tecezzî) kabul etmez. Biri olmazsa diğerleri de mevcut olmaz. Bu esaslar ya toptan kabul edilir, ya da biri dahi inkâr edilmiş olsa, toptan reddedilmiş gibi olur. Bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek İslâm’ın bütünlüğünü bozmak, dini tahrif etmek anlamına gelir.

5. İslâm inanç esasları zamana, zemine, mekâna, fert ve toplumlara göre değişmez (lâ yeteğayyer), daima sabit kalırlar, ezeli ve ebedî hakikatler olarak inanılırlar. Peygamberden peygambere, ümmetten ümmete, fırkadan fırkaya göre değişmezler. Hz. Âdem ve ümmeti neye inanmakla mükellef ise Hz. Peygamber ve ümmeti de ona inanmakla mükelleftir. Bu itibarla inanç esasları zaman içinde, çağlara göre değişmediği gibi, artma ve eksilme de kabul etmez.

6. İslâm inanç esasları insan fıtratına en uygun bir yapıya sahiptir. Bugüne kadar inanç esaslarından hiçbiri, ilme veya akla aykırı olduğu hususunda bir ispata maruz kalmamış ve bir tenkide uğramamıştır. İnsanın fıtrî ve doğal yaratılışı İslâm inanç esaslarına uygundur. İnancın esas ve özünü Allah Teâlâ’nın bir, eşsiz ve benzersiz olduğuna iman oluşturur.

İslâm’ın bütün inanç esasları Allah’a imanla başlar, O’na inanmak bir ölçüde inancı tamamlamak, inanmamak ise inancı yok etmek anlamına gelir. Çünkü Allah’a imanın içerisinde, gönderdiği peygamberi kabul etmek, indirdiği kitabı benimsemek ve kitabında zikrettiği hususları tasdik etmek vardır. Bu bakımdan bir mümin için Allah’a iman, inanç esaslarının tamamını içine alır.

İslâm Dininin Davranışlarla İlgili Hükümleri

Muamelat esasları denilen bu hükümler daha çok fıkıh ilmini ilgilendirir. Kaynaklarda davranış ve fiillerle ilgili olarak genelde üç ana konu işlenir: İbadetler, muameleler ve cezalar. İbadetler Allah Teâlâ tarafından farz kılınır, Hz. Peygamber’in gösterdiği gibi yapılır. Onlara da kimse ilave ve eksiltme yapamaz. Dinî metinler aynı zamanda ibadetlerin de kaynağıdır. İbadetler sadece Allah rızası için yapılır, niyet ve uygulamada O’ndan başkasını anmak caiz değildir. Müslümanlar Peygamberlere iman ederler, ama onlara asla tapmaz ve ibadet etmezler.

İslâm dininin “muamelât” diye adlandırılan insandan insana yapılan ve karşılıklı ilişkileri içeren hükümleri adalet ilkesine dayanmaktadır. İkili ilişkilerin esası Allah tarafından konulmuş, çeşitliliklerine rağmen vazgeçilmez olarak insanların hakkına riayet edilmesi istenmiştir.

İslâm Dininin Ahlâkla İlgili Hükümleri

İslâm’ın ahlâk ilkeleri Hz. Peygamber tarafından yaşanıp uygulamaya geçirildiğinden kuru bir teoriden ibaret değildir. Hz. Peygamber de bu ilkeleri vahiyden almıştır. O yüzden Hz. Âişe’ye onun ahlâkından sorulduğunda, “onun ahlâkı Kur’ân’dır” demiştir. Bizzat kendisi de ahlâk güzelliğini tamamlamak için gönderildiğini belirtmiştir (Muvatta, “Hüsnü’l-hulk”, 8)

Ahlâkın inanç esaslarıyla olan ilgisi söz konusu olduğunda, ahlâk ilkeleri bulunmayan bir dinin hak din olamayacağında şüphe yoktur. İslâm’ın ahlâk hükümleri bir yönüyle inanç esasıdır.

Çünkü kaynak itibariyle Kurân’a dayanır. Kur’ân’da var olan her ahlâk ilkesi de inanç değeri taşır.

İslâm dininde Allah yaratıklarına karşı merhametli olmak, onları incitmemek esastır. Her şeyi O yarattığına göre, O’nun yarattığı her şeye O’nun adına saygı göstermek, bir esastır.

Ahlâklı mümin insana saygı göstermek durumunda olduğu gibi diğer bütün varlıklara ve çevreye karşı da aynı saygıyı korumalıdıır. Bu sebeple ahlâk, hem insandan insana olan ilişkileri hem de insandan diğer varlıklara olan ilişkileri belirler.

Kaynak:Din Hizmetleri Alan Bilgisi ve AÖF sınavlarına hazırlanmak amaçı ile AÖF İnanç Esasları Dersinin 1 .Ünite özeti www.dhbtdersleri.com sitesi adına Cüneyt Sönmez tarafından yazılmıştır.

İslam Dini ve İnancı – İslam İnanç Esasları 2.Ünite

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir